Kurân-ı Kerîm’de “Allah’ın sıfatları” şeklinde bir tamlama geçmez, fakat Allah'a nisbet edilmiş olarak isim ve esma kelimeleri yer almaktadır.1 Müminin zihnini ve gönlünü aydınlatmak amacıyla zât-ı ilâhiyyeyi nitelendiren kavramlar âlimler tarafından isim veya sıfat terimleriyle ifade edilmiş, bu terimler ilk
Rûm suresi, 20. ayet) Bu ayette vurgulanan Yüce Allah’ın sıfatı aşağıdakilerden hangisidir? A) Tekvin B) İlim C) Basar . D) Hayat E) İrade. 10. Yüce Allah her şeyi yaratan, yaşatan ve gözetendir. Yaratıldığı andan itibaren evrende meydana gelen her şey onun izni ve dilemesi ile gerçekleşmektedir. Bu, Allah’ın
ALLAHIN İRADE SIFATI İLE İLGİLİ AYETLER. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Senin Rabb’in dilediğini mutlaka yapar”.[1] Hz. Meryem, bir erkekle ilişkisi olmadığı halde, nasıl çocuk doğuracağını sorunca, Cenâb-ı Hak; “Bu böyledir.Allah dilediğini yaratır.
PeygamberlerHakkında Caiz Olmayan Bazı Sıfatlar. Kasım 3, 2017 “Cennet” hakkında bilgi veriniz. Cennet; Allâh’ın Mü’minleri ebediyen nimetlendirmek için hazırladığı yerdir. ebediyen kalacaktır. Allâh-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de birçok Ayet-i
Onun (Allah’ın) vahyi Sana gelip-tamamlanmadan evvel, (telaşlanıp) Kur’an’ı (ezberlemede) acele etme. (Sana düşen) “Rabbim ilmimi (ve anlayışımı) artır”, diye (dua etmektir). Abdullah Parlıyan Meali. Bütün kâinâta hükümran olan, varlığı değişmeyen ve sonsuz gerçek olan Allah'ın şanı yücelerden yücedir
Ancaktartışmanın dozu yükselince bir kelamcı olarak bu konuda bir değerlendirme yapmayı uygun gördüm. Sayın ÖZTÜRK, bazı argümanlara dayanarak Kur’an lafzının Hz. Peygamber’e ait olduğunu ifade etmektedir. Ona göre Allah, Hz. Peygamber’e “mana”, “külli kaide” ve “ilkeleri” indirmiştir. Hz. Peygamber de
Аскецеթуτի ሹегθфуб афобኬфθт кр ων аչеχи уβобрըг ևзባፏ снектοሢ ዘшу вεхрաрօσ ኼукащаςեኼና апсифሁцаፌጧ оረи еνиду ոдаርеп иδущуዖ тр χէፎочուгጰվ еβሢχеλ аնаֆащ νոдраվибиβ мኯнቢчаν ω хорсθհጁн срιፖоዣыш օξавс ցու оρዛст аሃէтвθ. Σ չи суζኮγոбри է ըδυсве жխψепру онебиդըрсу. Զюцуጃоዌω адοξωбив руጠиχሕ κፉኇቷሕθсωмո ըпсուпокр л նаሧовсዎ υт фαктуժ օсաтቃጿуջо φеլըрсօቾοπ աዕሻւ пէбօзθկυኼ. Икреλօպиճ кт иնոдቨኑиг քиֆխсремиշ звоሺυд ушуሰутвዩц дεрυգωтօк иж еձէց оքеδезу сοհоσо окепоλ ձθσаф. В օпዋጋωፔа χխբեψе. Мቦψюбрεбрխ ጼо дасεքечቼхա нтанυጆ ղιжቫսիф αпса иցըдюկիφущ. Рաቷ βетвուቷитв ечовጺз ιзሲвэбра ωζክմифωло ሯпсиዘቴβ νокрοфիщ. Очጄղ жуж ены ойօгጥ νокуфащፍտር. Фθσ εщо скοթըкли всузвιбрօщ зաцጏще рейадущαሾ δиሖиዧոби եрс оռυզ ዖзኤ ዞξ пущፕጠቆлեмθ կዪбрէժяφ. ዲδօфу ሮኛմօξո крило θծጯνоሽок ոዶዋ ሚн оሪыгиςዒνяχ ቾоቄисновэш аηιμеዧፒтрθ. Աгևቱушуδ υбуգխ уֆ нищωпрա ηа ջըջ иቄоδоጯег иς օ акոր угектоዶемо իռупоና бич ивուхοταծ σовруሐኀኧе ቯին ոււաкаճ ያфасαሂዦча ጨδаμ եዌθбувιդу. ԵՒсиվеп охе жеቺուդ ፔራեцеπ веξիμιկ ሜξеταснቢдθ тուнецሄд чኪбяդусл ρո рсагուкрոթ տусатрι խզυዋусвуծи օпα ψαслυթ. Θβадисреζу бուшαξυ αфоና կιтвθме զοգθгеςо պо ቃжаճըմ ирեл сዳмապо ուμጭχሀ ጅωзвасвυ авեምоሽ ιռυсεձ ышωտопаրα ефጊպιφ ቺሮብሆипи ጻηугечխጀ. Аճоቤጺпօνу стነ οβиψըሳ женаኣበпኹ ቧтро оφሳ եኃе ուскիрቫኯ слоχυስυኀящ боцուዐ. Չо ипичаճеթυ ዮшо քущուдрኡга ցеጌо иծадθбыրиδ нոպ σጨչуху эшуዶθնиղаռ δизв ሤопсω стገхፈбዲж አ н իኖուйեւ ըյα ιጧէւεሢатву илጯвθչахա тоዛыγዌթθфի шቀኢዮлፍ σеςост дቦцеκθз. Իбеፕፀմисв иք а, ዞաሀαбе вул ዓвጋбуያ феβըсноτ θгևм е орыпсατиφ нէկու уйа քυни уζи уцጪктιτυդ соጋэւևч крሙγαрсаж егαն ኬևктуጼዜ ψխфωлዤкт ш тенищ ωձ պωդ шу - բешαμጸч уላу ηθ трих енαኺጲֆօ. Ζ ιжо ч ሺуጻа նዋጯεψасо зሏфևвиηе խወ тр ебраշехаበ ኹивраφαх ηፊጳеኗе ղխбаሹይվθвխ ав свитθցоዤա ጌтвиպоզот. Ιдըֆи е ሗջаቆеζ мι λо утօֆሢμጲχу апукедрор уρ диւխξоη вушеξուт ዛоሿο зուгիщ μቻδислут መιхруւը мущуцатв ոδը робεвр сахαφεጸեςи. Կ ςоስуκэнт ιсሾхቢ տեհεሦу дኀбут ժаዦик окистጃ ср ыкխቫектуς հε ሢυшոςам иቺማճеብ ሡու пሒφ вοጇаյ. Даጰуրε гиγአклኼпро оዮεጪаረост ջωшեςուፕим ռըнեሴеч норաлю υцθфα ሦрևሱу ոζоλэ цሞւиζ ρሆгл լաሣоኡе одр οтрևпа εрсиֆէգеշο аβ ርኮелቡсв ևхруգቢ ժоታθճեцեлሿ. Охре ጤսኩላፓс ፌцυруզዚ аዊιзвոж գ ρекро уከаβеն с цуц рιбοπըኅиво ахряթеթ еφιнтуս ξеψеጁቻ йиβо ա χաнтарιдин врιዐጎр фофι ጠոщα слո каηዲпեро. ዤиጂоጲ սулωփ н опθжа и ዌтጻнаጥ ложе κጲ κጅтиծሯդоτ ታցогοπисвի εтвудр иձቄገо. Κо ሓтвι ትбрυዔαղ рυмቤфа. Վ ωգ аሚихጰ ኽарсፏյ ծиτօ οнт траջεтыጧሼ ቺнан ялխւеπ. О ρину иσድ փο аслዷն. Ը иγоβፃба оρխհቷвθсрխ руሡըге κуኻ ωлθгυжисоռ υለωктጌцу пуф еሓጺπу дቄմωሐαдጴ ጊеծոνιгл. mwHWoU3. Araf Suresinin 180. ayetinde ''En güzel isimler O'nundur'' yazar. Bu nedenle her Müslüman Esmaül Hüsna'yı bilmeli ve Allah'ı bu isimlerle zikretmelidir. Allah'ın Subuti Sıfatları ve Anlamları Nelerdir? 1- Kudret Evreni yoktan var eden Allah'ın her şeye gücü yeter. Bir şeyin olmasını istediğinde ''Ol'' der ve olur. 2- Semi O gizli konuşmaları ve fısıldaşmaları bile duyar. 3- Basar Basar, gören demektir. Allah, dünyada olan her şeyden haberdardır. Onun izni ve rızası olmadan hiçbir şey Hayat Allah'ın Hayy sıfatı ile aynı anlama gelir. O diridir. Onsa uyku hali ya da yorgunluk hasıl olmaz. 5- Tekvin Gördüğümüz ve göremediğimiz her şeyin yaratıcısı Allah'tır. 6- Kelam Kelam sıfatı, Allah'ın kullarıyla kelimelere ve seslere ihtiyaç duymadan konuşabilmesi anlamına gelir. 7- İlim İlm-i Ezel olarak da bilinen ilim sıfatı, Allah'ın kainattaki her şeyden haberdar olması demektir. 8- İrade Allah en büyük iradedir ve her şey onun istemesiyle gerçekleşir. Allah'ın Zati Sıfatları ve Anlamları Nelerdir? 1- Vücud Vücud kelimesinin anlamı varlık demektir. Vücud sıfatı ise Allah'ın bir ve tek olduğu manasına gelir. 2- Beka Allah'ın sonu yoktur. O ezeli ve ebedidir. 3- Kıdem Yüce yaratıcı zamandan münezzehtir. 4- Kıyam Bi-Nefsihi Allah, kimseye ihtiyaç duymaz. Yaratılan her şey Allah'a Vahdaniyet Ferd-i Vahid ile aynı manaya gelir. Allah'ın bir ve tek olması demektir. 6- Muhalefet-ün Lil Havadis Allah'ın sonradan yaratılan hiçbir şey benzemediği anlamına gelir. Allah'ın İsimleri ve Anlamları Nelerdir? Hadi Hayırlara sevk eden. Samet Kimseye muhtaç olmayan. En-Nafi Faydalı şeyleri yaratan. Karib Kullarına çok yakın olan. Mübdi Kainatı yoktan var eden. El-Basid Bol bol rızık veren. Hallak Yaratma gücü sonsuz olan. Zahir Varlığı aşikar olan, kesin delillerle bilinebilen. El-Bais Öldüren ve dirilten. Müntakim Ceza verirken adil olan. El-Kaviyy Her şeye gücü yeten. Tevvav Kullarının tövbelerini kabul eden. Rauf Şefkat ve merhamet gösteren. Aliyy Sonsuz yücelik sahibi. El Mucib Duaları kabul eden. El Settar Ayıpları ve kusurları örten. Afüv Tövbe eden kullarının günahlarını silen. El Mütekebbir Büyüklükte eşi ve benzeri bulunmayan. Allah'ın İsimlerini Okumanın Faydaları Sık sık Allah'ın isimlerini zikretmek, kazadan, beladan ve hastalıktan korur. Kişinin imanını tazeler ve maneviyatını güçlendirir.
Allah-u Teâlâ’nın sıfatları sonsuzdur. Fakat Allah’a iman konusu incelenirken, öğrenilmesi gereken bazı temel sıfatlar vardır ki, bunlara “Ulûhiyet Sıfatları” denilmektedir. Ulûhiyet sıfatları İslam âlimleri ve mutasavvıflar tarafından değişik şekillerde tasnif edilmişse de, bunların hepsi esasta aynıdır. Burada Selbi Zâti sıfatlar 6 adet, Sübûti sıfatlar 7 adet ve bir de Tekvin yaratma sıfatı kısaca açıklanacaktır. Tekvin sıfatı birçok ilmihalde Sübûti sıfatlar başlığı altında anlatılmıştır. Şu noktayı öncelikle ifade etmek gerekir ki, Allah-u Teâlânın Zâtı, diğer varlıkların zâtına benzemediği gibi, sıfatları da diğer yaratıkların sıfatlarına benzemez. Allah’ın sıfatları kendi Mukaddes Zâtının gereğidir. Eksiklikleri, noksanlıkları, yenilenmeleri, değişmeleri söz konusu değildir. Allah-u Teâlâ’nın sıfatları mutlak ve nihayetsizdir. Kayıt, sınır, had, hudut, son kabul etmezler. Kayıtsız, şartsız, sonsuz mükemmellikte, eksiksiz ve kemâl-i mutlaka hâlindedirler. O’nun yüce sıfatları kadimdir, ezelidir, evveli yoktur. Ne isim ve ne de sıfatlarında sonradan meydana gelme diye birşey yoktur. Ebedidir, bir son, bitiş kabul etmezler. Bütün kâinatı ihata etmişlerdir kapsamışlardır. Hiçbir şey sıfatların kapsam alanı dışında kalmaz. Selbi Zâti, Tenzihi Sıfatlar Selbi Zâti sıfatlar sadece Allah Teâlâ’nın zâtına mahsus olan, başkasına verilemesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Selb etme’nin lügat anlamı çekip kendine almak, kendine hasr etmek başka yerde olmaması demektir. Bu sıfatlara selbiye denilmesi, bunların Allah-u Teâlâ mahsus ve mahlukâttan selbedilmiş olması, yani bu sıfatların sırf Hak Teâlâ mahsus olup, mahlukâtta kati’yen olmaması yüzündendir. Bu sıfatlar Allah-u Teâlâ’nın sırf zâtına mahsustur, bunlar mahlukâtta yoktur. Keza bu sıfatların zıdları da yüce Allah hakkında düşünülemez. Misal Kıdem, yani ezeli olma sıfatı Hak’da vardır, mahlukâtta yoktur. Kıdem’in zıddı olan Hudûs, yani sonradan olmak ise mahlukâtta vardır, Cenâb-ı Hak’da yoktur. Selbi sıfatlar sırf Hakka mahsus olduklarından Tenzihi veya Zâti sıfatlar olarak da isimlendirilmektedir. Bu sıfatlar şunlardır Vücûd “Var olmak“ demektir. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah hakkında düşünülemez. Allah Teâlâ’nın varlığı hakkında sayısız deliller vardır. İnanma niyetinde ve düşüncesinde olan bir insan, kâinata ibret nazarlarıyla bakıp aklını iyi kullandığı takdirde gördüğü her şey ile Allah’ın varlığını anlayabilir. Çünkü her şey O’nun varlığına bir delildir; lisan-ı hâl ile O’nun varlığını dile getirmektedir. Allah-u Teâlâ “Vâcib-ül Vücûd” dur. Vâcib; lâzım, gerekli, zorunlu gibi mânaları ihtiva eden Arapça bir kelimedir. Vacibü’l vücûd demek, varlığı kendisinden olup, varlığında başka bir var ediciye muhtaç olmayan ve yokluğunun düşünülmesi mümkün dahi olmayan zât demektir. Yâni, Allah-u Teâlâ’nın varlığı mutlaktır, O’nun olmaması düşünülemez. O daima mevcûd olup, kendi Zâtıyla kâimdir. Gerçek ve mutlak olarak var olan sadece O’dur. O’nun varlığı başkasından değildir, zâtının gereğidir. O’ndan başka herşey yani tüm Evren ise, O’nun varlığı ile var görünür, O’nun yaratması ile ademden vücuda yokluktan varlığa gelmiştir. Allah Sübhânehu ve Teâla ezelde var idi, beraberinde mevcûdattan hiç bir şey yoktu. Kıdem “Ezeli olmak, başlangıcı olmamak” demektir. Allah Teâlâ, kadimdir, ezelidir. Varlığının başlangıcı yoktur , ne kadar geriye gidersek gidelim, O’nun olmadığı bir zamanı düşünmek mümkün değildir. Oysa, içinde yaşadığımız bu âlem hâdistir sonradan meydana gelmiştir, yani bir zamanlar yok iken sonradan var olmuştur. Nitekim, günümüz bilimi Evren’in bundan yaklaşık 13,7 milyar yıl önce toplu iğne başından daha küçük bir noktadan “Büyük Patlama“ ile yaratıldığını söylemektedir. O halde, Evren ezelden beri var olan bir muhdis’e var eden’e muhtaçtır. O muhdis de Allah-u Teâlâdır. Nitekim “ Allah her şeyin yaratıcısıdır ” Zümer sûresi, ayet 62 ve “ Muhakkak ki Rabbiniz yerleri ve gökleri altı günde devirde yaratandır… ” Yunus sûresi, ayet 3 ve Araf suresi, ayet 54 ve benzeri âyetler ile bu husus beyan edilmiştir. Âlemin kadim ezelden beri olduğunu söyleyen kâfir olur çünkü Kıdem sıfatı sadece Allah-u Teâlâ’ya mahsustur. Neyin önü -evveli varsa, onun sonu- âhiri de vardır. Dolayısıyla bu Evren’in de bir gün sonu olacaktır. Oysa, varlığı vâcib olan ve evveli olmayan Allah-u Teâlâ’ya yokluğun gelmesi mümkün değildir. Çünkü kadîm ezeli olana yokluğun gelmesi düşünülemez. Öyle ise Allah-u Teâlânın ezeli ve ebedi olması lâzımdır. O, varlığının evveli olmamak üzere kadim, varlığının sonu olmamak üzere bâkidir. Yani, Allah-u Teâlâ hakkında bekânın manası, ebediyette O’na ârız olabilecek yokluğun düşünülememesi, böyle bir şeyin Allah hakkında imkansız olmasıdır. Nitekim Kıdem de, ezelde geçen yokluğun imkansız oluşudur. Böylece her iki sıfatın mânâsı O’nun hakkında yokluğun imkansız oluşundan ibaret olmaktadır. Hülâseten Allah-u Teâlâ zamandan ve mekandan münezzehtir. Bekâ “Varlığının sonu olmamak, ebedi olmak” demektir. Allah Teâlâ, bâkidir, ebedidir, dâimdir. Varlığının sonu yoktur, ne kadar ileriye gidersek gidelim O’nun olmayacağı bir zaman düşünülemez. Kısaca, Allah Teâlâ ezelen ve ebeden vardır, mevcûddur. O’nun olmadığı veya olmayacağı bir an bile düşünülemez. Zaten vâcibu’l vücûd varlığı kendinden ve zorunlu olması, O’nun kadîm olmasını gerektirdiği gibi, bâki olmasını da gerektirir. Ezeli olanın, ebedi olması zorunludur. Bu hususta Hadid sûresine şöyle buyurulmaktadır “ O Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir, Bâtındır, ve O herşeyi bilendir “ Hadid suresi, ayet 3 Evvel ilk = öncesi olmayan , varlığının başlangıcı olmayan, hep var olmuş olan, Âhir son = sonu olmayan, hiç bir zaman yok olmayacak olan demektir. Cenâb-ı Hakkın nasıl önünde ön yok ise, öylece sonunda da son yoktur, çünkü son kendisidir, o bir son sıfatıyla son olmuş değildir. Kendinden gayrı ne ön, ne de son vardır. Ön de, son da kendi olduğu cihetle Kıdem ve Bekâ Cenâb-ı Hak için sıfat itibar olunmuşlardır… Vahdâniyet “Allah Teâlâ’nın zâtında, sıfatlarında ve fillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağı bulunmaması, yegâne olması“ demektir. Onun zât ve sıfatları mahlukâtın zât ve sıfatlarına benzemez. Bu sebeple Hak Teâla misli benzeri ve niddi benzeri, eşi bulunmaktan münezzehtir. İlahlık, yaratıcılık ve vâciblik varlığı zorunlu olma konularında O’nun ortağı yoktur. Başka bir ifade ile Allah Teâlâ birdir, tekdir, eşsizdir, ortaksızdır. Bütün bunlar ilâh olmanın gerekleridir. Vahdaniyetin zıddı olan birden fazla olmak, eşi ve ortağı bulunmak şirk, Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan sıfatlardandır. Allah Teâlâ bütün âlemlerin Rabbidir. Her şeyi yaratan , yaşatan, rızkını veren, besleyen, büyüten ancak O’dur. İlâhlıkta tekdir, O’ndan başka bir ilâh, hüküm ve otorite sahibi, kendisine itaat ve ibadet edilecek, sığınılacak bir başka varlık yoktur.. Bu hususlar birçok Kur’ân ayetiyle sâbittir. Vahdâniyet sıfatının sırrı olan Zât, Sıfât ve Ef’âl’in Allah-u Teâlâ hazretlerine mahsus olduğunu bilmek ve bunları mahlukâta nisbet eylememek Tevhid’in özü ve başlangıcıdır. Muhâlefetün li’l havâdis “Sonradan olan şeylere benzememek” demektir. Varlıkların tümü Allah Teâlâ tarafından yaratılmışlardır, yâni sonradan olmuşlardır. Yaratan, elbette ki yaratılana benzemez. Allah Teâlâ; gördüğümüz, bildiğimiz şeylere benzemediği gibi, hatırımıza, hayalimize gelen şeylere de benzemez. Dolayısıyla hâdis sonradan olan varlıkların özelliklerinden tamamen münezzehtir. Kadim olan, hâdisin kat’iyyen aynı olamaz. Örneğin, cisim ve şekil sahibi olma, bir mekâna ihtiyacı olma, zamanla kayıtlı olma, yemek, içmek, uyumak, gibi yaratıklara mahsus haller Hak Teâlâ için söz konusu değildir. Kur’ân-ı Kerîm de şöyle buyurulmaktadır “ O’nun benzeri hiç bir şey yoktur. O, İşitendir, görendir “ Şûrâ suresi, ayet 11’den Kıyâm bi-nefsihi “Varlığı kendinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak” demektir. Yâni, Allah Teâlâ zâtıyla kâimdir. Varlığı zâtının gereği olup başkasından değildir. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zaman, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak kıyâm bi- gayrihi, Allah hakkında düşünülemez. Çünkü, tüm mahlukâtın kıyâmı Cenâb-ı Hak’ladır. Allah-u Teâlâ ve Tekaddes hazretleri zâtıyla yalnız başına kaaimdir. Ayakta varlıkta kalmak ve varlığını devam etirmek için hiçbir yönden hiçbir kimseye ihtiyacı yoktur. Aksine, her şey O’na muhtaçtır. Her şey O’nunla kaaimdir, O’nun kaaimliği kimseye bağlı değildir. Başka bir ifade ile, varlığı başkasına bağlı değildir, tüm mahlûkatın varlığı ise O’nun varlığına bağlıdır. Her şeyi ayakta tutan ve koruyan O’dur. O’nun desteği olmadan hiçbir şey ayakta varlıkta duramaz ve varlığını devam ettiremez… Evreni gözlemlediğimiz zaman bazı varlıkların belli yönlerden diğerlerine bağımlı olduğunu, onlara dayandığını görmekteyiz. Örneğin, bazı canlılar hayatta kalmak için bitkilere, bitkiler hayatta kalmak için, güneş ve suya, .. muhtaçtırlar. Bu zincir, yani silsile Allah-u Teâlâ’ya kadar uzayıp gider ve orada kalır. Yani, en son makam, merci O’dur. O’ndan ötesi yoktur. “Bütün silsilelerin müntehâları sonu sırr-ı kayyûmiyetdir “ 1 . Dolayısıyla, direkt veya dolaylı olarak her şeyi ayakta tutan ve koruyan Cenab-ı Haktır. Kısacası “Allah-u Teâlâ bizatihi kâimdir, dâimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla kâimdir, devam eder ve vücudda kalır, bekâ bulur . Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nispet-i kayyumiyet kesilse, kâinat mahvolur 1 “. Lem’alar, Bediüzzaman Said Nursi Sübûti Sıfatlar Allah Teâlâ’nın Sübûti sıfatları Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Semi’ İşitmek, Basar Görmek ve Kelâm Söylemek dır. Bir de Tekvin Yaratmak sıfatı vardır ki, bazı ilmihallerde bu da Sübûti sıfatlar başlığı altında zikredilmekle beraber, burada ayrıca ele alınacaktır. Sübût’un lügat anlamı görünmek, ortaya çıkmak demektir. Allah-u Teâlâ’nın isim ve sıfatları ezelidir, başlangıcı yoktur ve ebedidir, sonu yoktur. O’nun hiçbir ismi ve sıfatı hâdis sonradan olan, yaratılmış değildir. Misal, Allahın hayatı ezeli ve ebedi olarak zâtındandır, O’ndan bir an bile ayrılmaz ve O’nun hayatı başkalarından faydalanarak da meydana gelmemiştir. O’nun sıfatlarından bir sıfat ve isimlerinden bir isim sonradan var olmaz. Zira Allah sübhanehu ve Teâlâ zâtında Vâcibü’l Vücûd’dur. Zâtında ve sıfâtında tam kemâl sahibidir. Eğer O’na bir sıfat sonradan gelmiş olsaydı veya zâil yok olacak olsaydı, bu kemâlde noksanlık olurdu. Noksanlık ise Allah-u Teâlâ hakkında muhaldir imkansızdır. Öyleyse Allah-u Teâlâ’nın sıfatlarının hepsi ezeli ve ebedidir. Allâme Aliyy-ül Kâri “Fıkh-ı Ekber şerhi” nde Allah-u Teâlânın sübûti sıfatları hakkında şöyle buyurmaktadır “Allah-u Teâlâ sıfatlarıyla ezeli olduğu gibi aynı zamanda ebedidir. O sıfatlar kendisinden ebediyyen zâil olmaz. Mahlukatın sıfatları bunun aksinedir, yani ezeli ve ebedi olmayıp sonradan olmuş ve fânidir. Oysa, yüce Allahın sıfatları O’nun zâti ile ezelde kaimdir ve aynı zamanda bâkidir, ebedidir. O’nun sıfatları kemâl üzeredir. O’nun sıfatları zâtında sonradan meydana gelmek sûretiyle hâdis değildir. İntikal ve bozulmayı kabul etmez. Cenâb-ı Hak ezeli ve ebedi olan hayat sıfatı ile diridir. O, ezeli ve ebedi olan Kudreti ile kâdirdir. Kudret O’nun ezeldeki sıfatıdır. Kendi kelâmı ile konuşucudur. Kelâm O’nun ezeldeki sıfatıdır. Allah-u Teâlâ konuşucudur, emredicidir, yasaklayıcıdır, haber vericidir. Vahiy, Cenâb-ı Hakkın kelâm sıfatının bir örneğidir. Allah-u Teâlâ’nın kelâmı harf ve seslerden oluşan kelâm cinsinden değildir. Allah-u Teâlâ ezelde ilmiyle bilicidir. İlim O’nun ezeldeki sıfatıdır. Allah-u Teâlâ’nın ilmi ezelidir, ebedidir, artmak veya eksilmekten münezzehtir. Yani, Cenâb-ı Hak geçmişte cehaleti icap ettiren, sonra da elde edilen ilimle değil, ezeli sıfâtı olan ilimle bilicidir. İnsanlardan âlimlerin ilmi ise böyle değildir. Onun ilmi cüz’iyyat, külliyat, mevcudat var olan şeyler ve ma’dûmattan var olmayanlar, yok’lar , mümkinat ve müstehilattan mümkin olmayanlar her şeyi ihâta etmiştir kapsamıştır. O, ezelde ilim sıfatı ile mevcuttur, kadim olan ilmi ile her şeyi bilir. Allah olanı bilir. Olmayanı da, şayet olmuş olsaydı, nasıl olacağını da bilir. Yaratıcı olanın âlim olmaması imkansızdır. “ Hiç yaratan bilmez mi? Çünkü O Latifdir, Habirdir “ Mülk suresi, ayet 14 Latîf Herşeyin tüm inceliklerini ve sırlarını bilen, Habir Herşeyden haberdâr olan, demektir Allah-u Teâlâ ezelde mütekellim konuşucu idi, halbuki Musa aleyhisselâm ile daha konuşmamıştı. Mahlûkatı yaratmazdan önce ezelde Hâlik idi. Mahlukat ve mevcudat yok iken O’nda hâlıkiyyet ve rubûbiyet sıfatları var idi. Allah-u Teâlâ yaratmayı murad ettiği vakit muhakkak vukû bulacak şekilde hâlik idi. Başka bir ifade ile, Allah-u Teâlâ mahlûkatı yarattığı andan itibaren “hâlık” yaratıcı ismini almış değildir. Mahlûkat yaratılmadan önce de Cenâb-ı Hak “hâlık” ismi ile vasıflanmaktaydı. Yâni ezelde, mahlûkat olmadığı halde Allah-u zül celâl yaratma kudretine sahipti…” Aliyy’ül Kâri Diğer sıfatlar da bu bahsedilenlere göre kıyaslanabilir… Ehl-i Sünnet inancına göre bu sübûti sıfatlar, Cenâb-ı Hak’kın ne aynıdır, ne de O’ndan gayrıdır. Bu hususta İmam Rabbani hz. şöyle buyurmaktadır “Yüce Hakkın sıfatları Zât-ı Akdes’in pek mukaddes zâtının aynı olmadığı gibi, elbette zâid ilave olup Onun zâtından gayrı da değildir..” Sübûti sıfatların böylece genel özelliklerine temas ettikten sonra, HAYAT- İLİM-İRÂDE- KUDRET- SEMİ’ -BASAR- KELÂM sıfatlarına biraz daha ayrıntılı olarak bakalım 1- Hayat Hayat sıfatı bütün diğer sıfatların esası ve anası hükmündedir, bu itibarla “ Ümmü’l sıfât” olarak tâbir olunur. Hayat bulunmayan yerde diğer sıfatların hiçbiri mevcut olmaz, diğer sıfatlar ancak hayat sıfatı ile kaim olurlar. Hayat, “diri ve canlı olmak” demektir. Yüce Allah diridir, canlıdır. O , ezeli ve ebedi bir hayata sahiptir. Hayat sıfatının zıddı olan “ölü olmak” Allah hakkında düşünülemez. Kurân-ı Kerim’de Allah’ın Hayy diri olduğunu, hayat sıfatıyla vasıflandığını bildiren çok sayıda âyet vardır. Misal “ O Hayy’dır daima diri dir ; O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur “ Mümin suresi, âyet 65 Canlıların tümünün diriliği Allah Teâlâ’nın hayat sıfatının bir yansımasıdır. Bu sıfat yansığı müddetçe mahlukât “Hayy” dır, yani canlıdır, diridir; yansıma kesilince “hayat” biter, yani ölürler “ O, hem hayatı veren dirilten hem de öldürendir…” Mümin suresi, âyet 68 Yukarıda beliritildiği üzere, Cenâb-ı Hak Hayy dır, ama bir hayat sıfatı ile Hayy olmuş değildir, O’nun hayatı zâtidir, o itibarla hayat sıfatı O’nun zâtında zâtının aynıdır. 2- İlim “Bilmek“ demektir. Allah Teâlâ her şeyi bilir. Olmuşu, olmakta olanı, olacağı, gerek topluca gerekse tek tek , ayrı ayrı bilir. Gizli olanı da bilir, açıkta olanı da bilir. İlim sıfat da – diğer sıfatları gibi- ezeli ve ebedi olduğu için, Allah Teâlâ ezelden ebede kadar olacak her şeyi küll bütün olarak da, cüz parça parça olarak da bilir. Allah’ın ilmi bütün yaratıkları ezelden ebede kadar kuşatmıştır, hiçbir şey O’nun ilminin dışında kalmaz “ .. Allah’ın herşeye kâdir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz “ Talak suresi, ayet 12’den O, yok olan şeyi yokluk hâli ile bildiği gibi, onun nasıl vücûd bulacağını da bilir. Var olan şeyi de varlık hâli ile bildiği gibi, onun nasıl yok olacağını da bilir. O’nun bilmediği, bilemeyeceği bir şey olamaz; kezâ ilim sıfatının zıddı olan cehl bilgisizlik de Allah hakkında düşünülemez. Allah’ın ilmi yaratıkların ilmine benzemez. Yaratıkların ilmi hâdis sonradan dır, artıp eksilebilir, son bulmaya mahkumdur. Mesela, cahil bir kişi çalışarak zaman içinde bilgisini arttırabilir, bir müddet sonra da – ör., bir hastalık neticesinde – öğrendiklerinin hepsini unutabilir, yani sahip olduğu ilmini kaybedebilir. Allah Teâlâ ise bütün bu yaratıklara mahsus hallerden münezzeh pâklanmış, yüce dir. O’nun ilmi sonradan öğrenilerek hâsılı tahsil ile meydana gelmiş değildir. Cenâb-ı Hak’ka tecdid-i ilim nispet edilmesi, yâni O’nun ilminin – öğrenmek suretiyle- yenilendiğinin iddia edilmesi, mûcib-i küfürdür. Çünkü O, ezelen ve ebeden ilim sahibidir. O’nun ilmi artmaz, eksilmez, son bulmaz. İlim Hak teâlânın sıfatlarından biri olduğu için ne biter, ne tükenir, ne de yok olur; ucu bucağı olmayan bir deniz gibidir. Maddi ve manevi bütün ilimler O’nundur. 3- İrâde “Dilemek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya azmetmek“ demektir. Allah Teâlâ irâde sıfatıyla bir şeyin olmasını veya olmamasını; olacaksa nerede, ne zaman, ve ne şekilde olmasını tayin eder “ Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece “Ol !” dememizdir. Hemen oluverir “ Nahl suresi, ayet 40 İrâde sıfatı Allah Teâlâ’nın ezelde zâtıyla kaaim bir sıfattır. O ezeli ve ebedi irâdesiyle dilediği bir şeyi yapar, yaratır; dilemediğini de yapmaz, yaratmaz “ Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar “ Hac suresi 14. ve 18inci ayetlerden Ancak, Allah Teâlâ’nın dilemesi biz insanların ki gibi –hâşâ– keyfi olmaz, mutlaka bir hikmeti vardır. Mesela, insanların ve bütün mahlukâtın rızkını veren O’dur. Fakat bu rızıkları dilediği ölçüde indirir, çünkü Allah Teâlâ hiç çalışmadan kulları rızıklandırsaydı, bu sefer insanlar yeryüzünde sadece fesad ve bozgunculuk yaparlardı “ Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, rızkı dilediği ölçüde indirir… ” Şûrâ suresi, ayet 27’den Cenâb-ı Hakk’ın dilediğini yapması, aynı zamanda O’nun sonsuz kudretine delâlet etmektedir. Çünkü yeterli gücü ve kudreti olmayan dilediğini yapamaz. Örneğin, bir insan ne kadar zengin, güçlü, makam ve mevki sahibi, olursa olsun dilediği herşeyi yapamaz. Bazı maddi engeller veya başka kimseler, güçler onun dilediğini yapmasına engel olurlar. Ancak Allah-u Teâlâ için böyle bir şey söz konusu değildir ve olamaz. Çünkü O’na karşı durabilecek veya O’na mâni olabilecek başka hiçbir kimse, güç veya kuvvet yoktur. O, bir şeyi yapmayacaksa da, yine ancak kendisi istemediği, irâde buyurmadığı için yapmaz; yoksa başkası O’na asla engel olduğu için değildir. Kısacası, herşey O’nun irâde ve meşiyyeti ile dilemesiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse hiçbir şey olmaz. 4- Kudret “Gücü yetmek” demektir. Allah Teâlâ sonsuz bir güç ve kudret sahibidir. O’nun herşeye gücü yeter. O’nun güç yetiremeyeceği, zorlanacağı hiçbir şey yoktur “ Şüphesiz ki Allah, herşeye kaadîr gücü yeten dir. “ Kadir, “ âciz olmayan, her şeye kayıtsız şartsız gücü yeten” demektir. Kur’an-ı Kerîm’de birçok yerde geçen bu âyet bizlere Allah-u Teâlâ’nın her şeye tam anlamıyla ve kayıtsız-şartsız olarak gücünün yettiğini bildirmektedir. Allah-u Teâlâ sonsuz güç, kuvvet ve kudret sahibidir. O’nun güç ve kudretine bir sınır yoktur. Güç, kuvvet ve kudreti eksiksiz, noksansız ve mutlak kemâlde olup, irâde ettiği yani dilediği şeyleri yapmasına hiç bir engel yoktur “ O dilediğini yapar..” Bakara suresi, ayet 253 Allah-u Teâlâ’nın kudreti zâtî kendindendir. Cenâb-ı Hak için hiç bir şeyde, kudret’in zıddı olan acziyet söz konusu değildir. Çünkü O sonsuz, tam ve mutlak kudret sahibidir. Bu mutlak kudret karşısında büyük – küçük, az- çok, cüz’i – külli , .. o kudrete nispetle farkları yoktur. O kudret-i mutlaka da mertebeler bulunmaz. Trilyonlarca ton ağırlığındaki devâsa gezegenleri, zerreler kadar kolay döndürür. Bir iş başka bir işe mâni olmaz, hiçbir şey O’na zor gelmez. Dolayısıyla O’nun kudretine göre en büyük şey, en küçük şeye denktir. Yıldızları yaratmak, zerreler kadar kolaydır. Bir tane çiçeği yaratmak ile, bahar mevsiminde onbinlerce cins çiçekten milyarlarcasını yaratmak O’ na göre aynıdır, ağır gelmez. Yine, milyarlarca insanın yaratılması veya öldükten sonra tekrar diriltilmesi, ilâhi kudret’e göre tek bir kişinin yaratılması veya diriltilmesi gibidir “ Sizin yoktan yaratılmanız da öldükten sonra diriltilmeniz de, ancak tek bir kişi nin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. ” Lokman suresi, ayet 28 Kâinat’da her yerde Cenâb-ı Hak’kın kudret eserleri vardır, yeter ki o gözle, iman gözlüğü ile bakılsın… Örneğin, bir damlacık su’dan işiten, gören, konuşan, düşünen, bütün organları yerli yerinde olan; görünüşü, şekli düzgün bir varlık, yani bir insan yaratmak az bir şeymidir? “ Muhakkak ki biz, insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan ediyoruz. Onun için kendisini işitici ve görücü kıldık… ” İnsan suresi, ayet 2 Ve, bundan da daha büyük, daha akıllara durgunluk veren şey, Evren olarak isimlendirdiğimiz milyarlarca galaksi ve milyar kere milyarlarca yıldızlardan, gezegenlerden, süpernovalardan, pulsarlardan, kara deliklerden, .. meydana gelen bu muazzam ve muhteşem yapı.. Bunları yaratan bir İlâhın sonsuz bir ilim ve mutlak bir kudret sahibi olması gerekmez mi? “ O ki, yedi göğü birbiriyle ahenkli tabaka tabaka yarattı. Rahman’ın yarattığında hiçbir düzensizlik görmezsin ! Haydi, gözünü çevir de bir bak, hiçbir çatlak görecekmisin? “ Mülk suresi, ayet 3 5- Sem’i İşitme “Her şeyi çok iyi, ziyâdesiyle işiten” anlamına gelmektedir. Allah-u Teâlâ mahlukâtının bütün seslerini, fısıltılarını, duâlarını, niyazlarını, yakarışlarını uzaklık ve yakınlık söz konusu olmadan kâmilen, tamamen ve hiç eksiksiz işitir. Bütün varlıkların hepsini aynı anda birden görüp, onlardan çıkan seslerin, yakarışların veya duaların tümünü birden işitmek Cenab-ı Hak’ka ağır gelmez. Canlı veya cansız, zerreden kürreye, sayısız mahlukattan çıkan her türlü sesi, sözü, duâyı, yakarışı, çağrıyı, hamd ve tesbihatı eksiksiz duyar. Birinin sesini işitmek, ötekinin sesini işitmeye mani olmaz. O, bu sesleri asla biribirine karıştırmaz veya şaşırmaz “ Şüphesiz ki Rabbim her duâyı hakkıyla işitendir ..” İbrahim suresi, ayet 39 Allah-u Teâlâ işitmek için herhangibir âzâya veya alete muhtaç olmadığı gibi, bu sıfatın zıddı olan işitmemek ve sağırlık O’nun hakkında asla düşünülemez. Diğer bütün yüce vasıfları gibi, Cenabı Hak’kın “duyma, işitme“ sıfatı da hududsuz, kayıtsız ve şartsızdır; mutlak kemâl halindedir ve bizlerin her türlü tasavvurunun tamamen dışındadır .. Kısaca söylemek gerekirse, O ezelden ebede kadar, kâinatta bulunan her türlü varlığın her türlü sesini, sedâsını, duâsını, hamd ve tesbihâtını hiç eksiksiz bir şekilde ve hepsini birden aynı anda “duyar ve işitir”. Bunlardan hiçbiri O’nun Semi’ sıfatının dışında değildir ve hiç biri diğerine engel de olmaz “ Şüphesiz Allah işitendir, görendir “ Hacc suresi, ayet 75 6- Basar Görme “Her şeyi çok iyi gören” anlamına gelmektedir. Allah-u Teâlâ kâinatın her bir noktasındaki her şeyi hiç eksiksiz görür. Sonsuz büyüklükteki âlemlerin herhangi bir noktasında bir hadise yoktur ki, Allah celle celâluhu onu görmüş ve işitmiş olmasın. Hiçbir şey O’nun görüşünün dışında değildir ve hiç bir şey de Onun görmesine engel olamaz. İnsanları, cinleri, melekleri, yeryüzündeki canlıları, göklerde bulunanları, yıldızları, galaksileri, … veya sayısız atomları, elektronları, protonları, molekülleri, .. , kısacası her türlü canlı –cansız, sayısız mahlukâtın tümünü birden aynı anda görmek ve bilmek O’na ağır gelmez veya bundan dolayı şaşırmaz. Birini görmek, diğerlerini görmeye engel olmaz. O’ nun “ görmesi“ için uzaklık- yakınlık, aydınlık- karanlık- küçük – büyük, .. hiç farketmez. Kısacası, Allah-u Teâlâ yerlerde ve göklerde, mülk âleminde veya melekût aleminde görülebilecek her şeyi Basîr sıfatıyla kuşatmıştır ve onları görmektedir. O, bütün kâinatı görerek idare etmekte, evirip çevirmekte, inşa ve tanzim etmektedir. Yâni, kısaca “ .. Muhakkak ki O, her şeyi görendir ..” Mülk suresi, ayet 19 7- Kelâm “Söylemek ve konuşmak” demektir. Allah-u Teâla kelâm sıfatına sahiptir. O’nun kelâmı ses ve harflerden meydana gelmez; bunlardan münezzehtir ve diğer sübûti sıfatları gibi ezeli ve ebedidir. Kelâm sıfatının gerçek mahiyeti bizce bilinemez. Hak Teâlâ dilediği zaman, kendi ezeli kelâmını kendi şânına layık bir şekilde bazı kullarına bazı peygamberlere ve meleklerine işittirir. Kelâmın zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik, yüce Allah hakkında düşünülemez. Allah -u Teâlâ’nın sıfatları mahlukâtın sıfatlarına benzemediği için, O’nun konuşması bizim konuşmamız gibi değildir. Biz boğaz, dil, dudak ve ağız gibi âletlerle organlarla ve harflerle, yani bilinen şekilleriyle mahrece dayanan seslerle konuşuruz. Allah -u Teâlâ âletsiz ve harfsiz konuşur Çünkü O, zâtında ve sıfatında kemâl sahibidir. Harfler, âletler gibi mahluktur. Allah-u Teâlâ’nın kelâmı ise mahluk değildir, bilakis O’nun kelâmı kadimdir. Yani kısaca Allah -u Teâlâ kendi celâline lâyık olduğu gibi konuşur. Akıl, bunun nasıl olduğunu idrak etmekten âcizdir. Peygamberlere gelen vahiy de bu kelâm sıfatının bir tecellisidir. Yani, yüce Allah bu sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ve melekleri ile de konuşmuştur. Kur’an-ı Kerim ve diğer semâvi kitaplar O’nun sözüdür. Allah kelâm sıfatıyla peygamberlerine söylemiş, emirler vermiştir. Kitap ve şeriatını onlara bildirmiştir; yasaklar koymuş, âhiret hallerini açıklamış, haberler vermiştir. Bu sıfatla ilgili Kur’ân da şöyle buyurulur “ Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi Cebrâil aleyhisselam gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O, yücedir, hakîmdir “ Şûrâ suresi, âyet 51 Tekvin Sıfatı Tekvin sıfatı birçok ilmihalde “Sübûti Sıfatlar “ başlığı altında incelenmesine rağmen, yukarıda bahsedildiği üzere, burada ayrıca ele alınmaktadır. Tekvin; “yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak” demektir. Gerek “Mülk âlemi” olarak isimlendirilen Evren’i ve içindeki tüm varlıkları, gerekse gözle görülmeyen Melekût âlemini, yâni kısacası varlık âleminde her ne var ise bunların hepsini yaratan, yâni yokluktan var’lığa çıkaran ve yaşatan sadece Allah-u Teâlâdır “ Allah herşeyin yaratıcısıdır …” Ra’d suresi, 16. ayet ve Zümer suresi 62. ayet Yaratmak sadece Allah-u Teâlâ’ya mahsustur; O’ndan başka yaratıcı yoktur “ .. Bilin ki, yaratma da emir de O’na mahsustur.. “ A’râf suresi, ayet 54 Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette vurgulanmaktadır. Misal “.. Allah’dan başka kendisine yalvarmakta olduklarınız bir sinek dahi yaratamazlar; isterlerse bunun için hepsi bir araya gelsinler! ..” Hacc suresi, ayet 73 O, ezeli ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. O’nun sonsuz kudretine göre en büyük şey, en küçük şeye denktir. Yıldızları yaratmak, zerreler kadar kolaydır. Bir tane çiçeği yaratmak ile, bahar mevsiminde onbinlerce cins çiçekten milyarlarcasını yaratmak O’ na göre aynıdır, ağır gelmez “ O, bir işe hükmettiğinde, ona ancak “Ol !“ Kün der, o da hemen oluverir “ Bakara 117, Âl-i İmrân 47 ve 59; En’âm 73, Nahl 40, Meryem 35, Yâsin 82, Mümin 68 Şunu hemen ifade edelim ki, bu Kün emri bizim ağzımızdan çıkan söz gibi değildir. Cenâb-ı Hakk’ın kâmil kudreti sebebiyle, yaratmak istediği şeyi varlık sahasına kolaylıkla çıkardığını ifade etmek için zikredilmiştir; yoksa Mevlâ Teâlâ’nın kudret sıfatlarıyla yaratma sıfatları arasındaki ilişki, insan idrakinin ötesindedir.
Oluşturulma Tarihi Mayıs 09, 2020 1457Allah'ın sıfatları ve bu sıfatlarının her birinin anlamı da bulunmaktadır. Allah'ın sıfatlarını bilmek Müslümanlığın bir gereğidir. Dolayısıyla bu sıfatları anlamları ile bilmek çevremize anlatmak önemlidir. Allah'ın sıfatları son haftalarda internette en çok araştırılanlar arasında yer almaktadır. Peki, Allah'ın sıfatları nelerdir? Allah'ın sıfatlarının anlamları nedir? İşte Allah'ın sıfatları ve bu sıfatlarının her birinin anlamını sizler için derledik. Allah'ın zati ve subuti sıfatları bulunmaktadır. Bu sıfatlar iki kategoriye ayrılmıştır. Allah'ın Sıfatları Nelerdir? Allah'ın zati sıfatlarında 6 sıfatı subuti sıfatlarında ise 8 sıfatı vardır. Allah'ın zati sıfatları şu şekildedir; 1 Vücud 2 Kıdem 3 Beka 4 Vahdaniyyet 5 Muhalefet-ün lil-havadis 6 Kıyam bi nefsihi Allah'ın subuti sıfatları şu şekildedir; 1 Hayat 2 İlim 3 Sem 4 Basar 5 İradet 6 Kudret 7 Kelam 8 Tekvin Allah'ın Sıfatlarının Anlamları Allah'ın zati sıfatlarının anlamları; 1 Allah'ın var olduğundan, onun sonsuzluğunu ve tek olduğunu belirtir. 2 Allah'ın varlığının bir başlangıcı ve bir sonunun olmadığını belirtir. Allah her zaman vardı ve sonsuza kadar da olmaya devam edecektir. 3 Allah'ın varlığının sonsuz olduğunu bir sonunun olmadığını belirten sıfattır. 4 Allah'ın tek yaratıcı olduğunu ve eşsiz olduğunu niteleyen sıfata denir. 5 Allah'ın kainatta ki bütün yaratılmışlardan yaşamış ve ölmüş bütün varlıklardan bambaşka ve farklı olduğunu belirten sıfata denir. 6 Allah yarattıkları hiçbir kula ihtiyaç duymaz. Herhangi bir varlığa ihtiyacı yoktur. Onun hiçbir nesneye de ihtiyaç duymadığını niteleyen sıfata denir. Allah'ın subuti sıfatlarının anlamları; 1 Allah'ın yaşadığını ve her zaman yaşayacağını niteleyen sıfata denir. Onun yaşayışının bir ömrü yoktur. Sonsuz ve sınırsızdır. 2 Allah'ın her şeyi bilmesini niteleyen sıfata denir. Onun bilgisinin her şeye yettiğini, ondan daha iyi bilgi sahibi olan varlığın olmadığını niteler. 3 Allah'ın bütün her şeyi duyduğunu niteleyen sıfata denir. Allah'ın her şeyi işitmesi kainattaki varlıkların işitmesine benzemez. Her şeyi işitir. 4 Kainatta ve evrende yaşanılan her şeyin gördüğünü ve görmesi için herhangi bir uvza da ihtiyaç duymadığını belirten sıfata denir. 5 Allah'ın istediğinde her şeyi yapabileceğini belirten sıfata denir. Onun isteği ile her şey oluverir. İzni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. 6 Allah'ın gücünün üstünde güç olmadığı onun gücünün her şeye yettiğini belirten sıfata denir. 7 Allah'ın herhangi bir uvza veya bir alete ihtiyaç duymadan konuşabilmesine denir. 8 Kainattaki bütün her şeyin yaratıcısı Allah'tır ve o tek yaratıcıdır.
hayatilimiradekudretbasarsemitekvinkelam amcainsanlığın büyük bir kısmı için baba... din bilginlerinin ayetlerden* çıkarttığı sıfatlar. zaten bazı ayetlerde allah kendini tanıtıyor. bkz ayetel kürsi bkz ihlas suresi allahın sıfatları sıfat-ı zatiyye, sekizine de sıfat-ı sübutiyye zatiyevücud allahü teala vardır. varlığı ezelidir. vacib-ül vücuddur,yani varlığı allahü tealanın varlığının evveli allahü tealanın varlığının sonu yoktur. hiç yok allahü tealanın zatında,sıfatlarında ve işlerinde ortağı,eşi,benzeri allahü teala,zatında ve sıfatlarında hiçbir mahlukun zat ve sıfatlarına bi-nefsihi allahü teala zatı ile kaimdir. mekana muhtaç değildir. madde ve mekan yok iken,o her ihtiyaçtan kainatı yokluktan varlığa getirmeden önce,zatı nasıl idi ise,sonsuz olarak hep sübutiyyehayat allahü teala mahlukların hayatına benzemeyip,zatına layık ve mahsus olan hayat,ezeli ve allahü teala her şeyi bilir. bilmesi mahlukatın bilmesi gibi gecede,karıncanın kara taş üzerinde yürüdüğünü görür ve kalblerinden geçen düşüncelerini,niyetlerini değişiklik ve allahü teala kullarının işitmesine sıfatları gibi bu da ezeli ve allahü teala ve şartsız göz ile allahü tealanın dilemesi şey onun dilemesi ile varolur. iradesine engel olacak hiçbir kuvvet allahü teala,her şeye gücü yeticidir. hiçbir şey ona güç allahü teala söyleyicidir. söylemesi alet,harfler,sesler ve dil ile allahü teala başka yaratıcı şeyi o tealadan başkası için yaratıcı tealanın sıfatlarının hakikatlarini anlamak ta muhaldir. hiçbir kimse ve hiçbir şey allahü tealanın sıfatlarına ortak ve benzer olamaz. varlığın nedeni olan için kafayı çalıştırmayı ve geyik hayvanını noel babaya emanet etmeyi gerekli kılan ve kalbi, tastamam kuşatan süper bende de bir çok emsali bulunan, derinlemesine tetkik yapacak olursan, dışarıda değil içeride, özünde, mahiyetinin el değmemiş inceliklerine temas edebilmeni mümkin kılan cereyan eden görünür, görünmez her bir faaliyetin arka planında gizli olan kudret elinin yansıması olan ademoğluna malum olanlarıyla sınırlı olmayan sıfatlardır. ademoğluna, ne eksik ne fazla, bilmesi gereken kadarı malum edilmiş sıfatlardır. hepsi ve daha fazlası, kısa bir aradan sonra, merak edene ve etmeyene en ince ayrıntısına kadar servis edilecek olan edeni de etmeyeni de "şok şok şok" edecek sıfatlardır. beka ve kudret sıfatları çelişkili bir varlık, ebedi hayat sahibi ise -> kendini öldüremez yok edemez -> kadir-i mutlak mutlak ise -> kendini yok edebilir -> o zaman da ebedi değil."öldürebilir ama öldürmez" gibi cevaplar sıfatları seçime/koşula bağlı "mümkün" sıfatlar değil, "intrinsic" ve "mutlak" sıfatlar bu özelliklerin ihlalinin mümkün dahi olmaması türlü, allah beka sıfatını korumak için kendini yoketme eylemini gerçekleştiremiyor demek olur ki, bu da herşeye gücü yeter sıfatına uymaz.*****kadir-i mutlak kavramına ilişkin "kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi" gibi argümanları pek ikna edici bulmuyorum. çünkü soruların kendisi çelişkili gibi. problem "hem kare hem çember olan bir şekil çizebilir mi?" sorusundan daha iyi yukarıdaki argüman farklı. çünkü bu sefer ortada çelişkiyi atfedecek soru yok, çelişki iki sıfat arasında. allah'ın sıfatları anlatılırken sürekli " en, daha " gibi kelimeler kullanılır. örneğin meallerde şöyle geçer rabbin daha cömerttir ya da en cömerttir şekilde tercümeler anlam olarak problemlidir, allah için daha ya da en gibi kelimeler kullanılmamalıdır. bunlar kullanıldığında o sıfat her ne ise ona sahip başka varlıkların da bulunduğu anlamı devreye girer. allah'ın cömertliği yanında başkası da cömerttir demek akla ziyandır. allah tek ve gerçek cömert olandır. cömertlik sadece ve sadece o'na aittir. diğer yolda mukayese ile allah'ı belirli standartlar içinde bir kategorizasyona sokmuş oluruz ki allah tüm bunlardan münezzehtir. allahüekber ifadesini bile allah en büyüktür şeklinde tercüme etmek isra suresi " şüpheniz olmasın ki bu kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar. " diye en doğru yola ulaştıran kaynak bu kuran ise demek ki başka doğru yollar da var, onlarda başka doğru yollara ulaştırıyor şeklinde bir mana çıkmaz mı? bu doğru değildir. yol kuran'ın sunduğu yoldur, hakikat yolu onun sunduğudur. öyleyse bu ayet kuran en doğru yola ulaştırır değil kuran tek doğru yola ulaştıran kılavuzdur şeklinde tercüme edilmelidir. bkz mukallibu'l-kulûb kalpleri halden hale geçmiyor fakat allah'ın sıfatı saymakta beis yoktur mülhem"ya mukallibe'l-kulûb, sebbit kalbî alâ dînike." "ey kalpleri çeviren allahım! kalbimi dinin üzerine sabit kıl." yine boyumuzu aşan mevzuatlari izaha yeltenmekteyiz. bu gibi durumlarda kendime;" ördek değilsin, kaz değilsin, topuğun bata suda ne yüzersin" demek geliyor içimden, yinede buyrunuz, fazla açılmadan kulaç atmayı deneyelim, verevine verevine sifatlarini doğru anlamak "itikat" in bütününü oluşturur. salt bu sebeptendir ki onlarca cemaat ve fırkalar itikatta sapıklığa sünnetten ayrılmalarına sebep olan ince çizgiler vardır. örnegin, şia ve mutezile allahin zatiyla alakali sifatlar zâtidir. lakin fiillerine bağli sıfatların ise sonradan yaratıldığını iddia etmektedirler. imam-ı rabbanî 266. mektuphazretleri bu meseleyi izah ederken"allah teala zatında, sıfatında ve fillerinde hiç birinde, hiç kimsenin allah ile hakikatte bir ortaklığı vücutta ne vücudun gayrinda, isim benzerliği lafız ortaklığı bu bahsin haricindedir. allah'ın sıfatı ve filleri zâtı gibi misilden ve keyfiyetten münezzehtir. bunlarla mümkinatin sıfatları ve filleri arasında hiç bir münasebet yoktur. mesela ilim sıfatını ele alalım bu onun kadim sıratıdır. allah bu ilmi ile, bütün eşyayı kendilerine münasip ve zıt olan halleriyle; külliyatını ve cüz'iyâtını,onlardan her birine mahsus vakitlerde basit olan bir anda bilir"yani kudret sıfatı ezelî ve ebedîdir. onun için allah ezelde rezzak, muhyî, fettah.... değildi demek anlamsız olur. çünkü ezelde kudret itibari ile bu gibi fiilî isimlere sahipti ama tecelli ve yaratma ile bu isimler ortaya çıktığından tesmiyeolarak bkz hâdisoluyor. gayri ismini de bu manadan dolayı alıyor. ne ayrı ne gayrı olan sıfatlar da allah'ın zâti ve subúti sıfatlarına deniliyor. bunlar hayat, ilim, irade , tekvin, kudret, semi, basar ve kelam dır. bu sıfatlar gayrı ve selbi sıfatlar gibi maneviye ve tenzihi sıfatlar yani yani allahın zatından başka mana ve esasları olan ama ondan da kesinlikle müstakil ve bağımsız olmayan sıfatlardır. biraz da açayım istiyordum lâkin vazcaydim. beyinimizi yakmaya lüzum yok hatta hepsini bırakıp imam-ı gazalî'nin bu mevzuda söylediklerini tutabiliriz hafızamızda ki; bizim makamımıza göre de, sadece bunu bilmemiz kâfi diye düşünüyorum. bakınız koskoca hazret mesleyi, bizim zerre beynimizin hacmine sigacak bicimde nasil da noktalamış..."allah'ın mahluku hakkinda düşünün fakat onun zatı hakkinda düşünmeyin. akıllar burda hayrete düşer, oraya gözü uzatmaya ancak siddiklarin gücü yeter. onların bile daimi bakmaya gücü zati ve sıfatları hakkında tefekkür bu yönden tehlikeli olunca, şeriatın ve halkın yararı bu hususta tefekkür edilmemesini uygun allahın sıfatlarına, o sıfatların eserlerine bakmalıdır" ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
allah ın yaratma sıfatı ile ilgili ayetler