JjSk8. Saffet Emre Tonguç ile henüz tanışmadıysanız bile, ismini bir süredir duyduğunuza eminim. Kitaplarını ve gazetedeki seyahat köşesini okumamıştım ama İstanbul’da yaptığı turlar sırasında çekilmiş fotoğrafları, videoları ve tavsiyeleri Instagram ve Twitter’da sık sık karşıma çıkıyordu. İstanbul’da turist gibi meraklı gözlerle gezinmek, gözümüzün önündekine bir kez daha yeni bilgilerle bakıp etkilenmek, bizim zaten bayıldığımız ve sık sık yaptığımız bir şey. Bu yüzden yolumuzun yakın zamanda Saffet Emre Tonguç ile karşılaşacağına emindim. Ayasofya’daki Deesis Son Yargı Mozaiği, Fotoğraf Oylum Yüksel 25 Nisan günü Saffet Emre Tonguç rehberliğinde, Lenovo Yoga Tablet eşliğinde İstanbul’un gizemli güzelliklerini keşfetmeye davet edilince tabi ki büyük bir heyecanla kabul ettik. Tarihi yarımada bizim ayda en az 4-5 defa ayak bastığımız, düzenli vakit ayırdığımız bir bölge. O Galata Köprüsü’nden illa ya yaya, ya bisiklet üzerinde geçilecek. Başka türlü tadı çıkmaz gibi geliyor. Ama bizim bu bölgedeki uzmanlık alanımız sadece İstanbul Arkeoloji Müzesi. Ayasofya, Sultanahmet, Yerebatan Sarnıcı, Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı gibi diğer yerler hakkında, kitaplarda yazmayan türden öğrenecek çok şeyimiz olduğunu tahmin ediyorduk. Saffet Emre’nin anlatımıyla İstanbul’u öğrenmeye can atıyordum ama bir taraftan bütün gün sürecek bilgi bombardımanının sıkıcı olabileceğine kendimi hazırladım. Benim gibi Çemberlitaş Kız Liseli olup, Dikilitaş’ı hikâyesini öğretmenden 30 defa dinlemiş, hala öğrenmemiş olanlar vardır. Biz o Dikilitaş’ı dinler gibi görünüp, dinlememesini iyi biliriz! Bu endişelerle, anlatılanları kaçırsam bile, eğer dikkate değer bir şey varsa Onur bana sonra anlatır diye düşünüyordum. Meğer çok safmışım, tüm bu gereksiz endişeler bizi bekleyen sürpriz bilmediğimdenmiş. Lenovo Yoga Tablet 8″ Dan Brown, James Bond’a Karşı Lenovo yeni Yoga Tablet’in özelliği hafif olması, tek elle tutarak bir şey izlemesi-okuması diğer tabletlere göre daha kolay olması ve en önemlisi şarjının 18 saat dayanması. Yani ev dışı kullanımda oldukça iddialılar. Yoga Tablet’in tüm bu özelliklerini ön plana çıkartmak için pazarlama ekibi Saffet Emre Tonguç ile standart İstanbul turu dışına çıkan harika bir gün organize etmişler; “Dan Brown, James Bond’a karşı”. Tarihi yarım adayı bir grup insana elinden Yoga Tablet’i düşürmeden dolaştırmak için ne kadar akıllıca ve ne kadar eğlenceli bir yol. James Bond filmlerinden ilgili mekânlardan çekilen videolar, kamera arkası görüntüler, kitapların sayfa görüntüleri tabletlere önceden yüklenmiş. Tüm tabletlere data kartlar takılmış, her an on-line durumdayız. Onur eski bir Android kullanıcısı olduğundan, bu yeni Lenovo’ya hemen adapte oldu. Telsizler boynumuzda, önce Saffet Emre Tonguç’un anlattıklarını dinleye dinleye yürüyoruz, kulaklık olduğu için sürekli bir köşede durma, daire olup rehberi dinleme gibi bir zorunluluk da yok. Tarihini dinleyip etkilendiğin mekâna hayran hayran bakarken, o anda James Bond filminden orada geçen o sahneyi izlediğinizi düşünsenize. Önce Yerebatan Sarnıcı’nı, sonra Ayasofya’yı gezdik. Tabi ki Saffet Bey’in anlattıklarını burada anlatmayacağım, ancak hem ansiklopedik bilgileri, hem de hiç duymadığımız türde bilgileri peş peşe anlatıp, hangisine inanacağımızın kararını bize bırakarak harika bir iş yaptığını söylemeliyim. Bu farklı bilgileri duymak istiyorsanız kesinlikle Saffet Emre Tonguç’un ağzından duymalı, ilk fırsatta turuna katılmalısınız. Ayasofya’nın penceresinden Sultanahmet, Fotoğraf Oylum Yüksel Elimizde tablet, kulakta telsiz kulaklığı, her mekânda önce tarih ve ilginç bilgileri dinledik, sonra videoları izledik. James Bond serisinin 1963 yılında çekilen “From Russia with Love” filminden sahneler eşliğinde Ayasofya’ya ve Yerebatan Sarnıcı’na bambaşka bir gözle baktık. Sean Connery’den bir sahne izledikten sonra, aynı yerde Dan Brown’un son romanı Inferno’da aynı yerde geçen bir sahneyi okumak müthiş bir keyifti. Öyle güzel ve öyle uzun uzun gezdik ki, Ayasofya’dan çıktığımızda hem yorgun hem de acıkmıştık. Skyfall’da Kapalıçarşı çatılarında geçen motosikletli kovalamaca sahnesine bayılmıştım. Benim bütün derdim o çatıya çıkışımızı garantilemekti. “Eğer o çatıya çıkmamıza engel olacaksa yemek yemesek de olur” diyorum Saffet Bey’e, o kadar ısrarlıyım. Neyseki çatının sözünü alıp hemen yemek yiyeceğimiz Nar Lokantası’na doğru yürümeye başladık. Nar Lokantası, Armaggan Nuruosmaniye Mağazası’nın içinde. Bu vesileyle daha önce hiç girmediğim Armaggan mağazasını, ünlü dikey bahçeyi ve sanat galerisini de görmüş oldum. Onur’la ilk fırsatta Armaggan Gallery’ye gelelim diye fısıldaştıktan sonra Kapalıçarşı’ya doğru yürüyen ekibin peşine takıldık. Armaggan Gallery ve yatay bahçesi Kapalıçarşı’da yürürken bir süre sonra adımlar hızlandı, konuşmalar azaldı, inci gibi dizilip daracık bir yerden merdivenle yukarı çıktık. Hiç beklemediğimiz bir anda karşımızda çıkan makam kapısı ve hemen karşısında tencere kadar bir alanda, kuru fasulye pişiren bir aşçı, gözlerim büyümüş, nereye bakacağımı şaşırmıştım ki o kapı açıldı ve sessizce içeri davet edildik. Bu odadan açılan bir kapı daha ve ta taaa! İşte o çatıdayız. 1461 yılında yapılan, 3600 dükkan ve 16 hanı örten, her şeyin üzerindeki o çatıdayız. Her gün 250-400 bin kişinin altında dolaştığı Kapalıçarşı’nın çatısında yürümek üzereyiz. Hemen açıyoruz filmimizi, Daniel Craig, Steve McQueen edasıyla oturduğu motosiklette kovalamaca sahnesinin içinde buluyor kendini. Güya planlamıştım, bir takım artistik pozlar vererek fotoğraf çektirecektim ama kendi çektiğim fotoğrafların ve manzaranın heyecanından unutmuşum. Kapalıçarşı’nın Çatısı, Fotoğraf Oylum Yüksel Kapalıçarşı’nın Çatısı, Fotoğraf Oylum Yüksel Kapalıçarşı’nın Çatısı, Fotoğraf Oylum Yüksel Kapalıçarşı’nın Çatısı, Fotoğraf Oylum Yüksel Sonrasında Kapalıçarşı’nın ünlü ipekçisinin dükkânını, dekorasyonu ilk açıldığı gün gibi muhafaza edilen bir dükkânı, askeri eşyalar satan havalı bir dükkânı ve Zincirli Han’ı özel olarak gezdik. Askeri eşyalar satan Army of Love dükkanı Boğaz’da Erguvan Turu Yorgunluktan bayılmak üzereyiz, neredeyse bir tam günü Saffet Emre Tonguç dinleyerek geçirmişiz ama doyamamışız gibi garip bir durum içindeyiz. Şans eseri Saffet Bey’in de bir sonraki gün Boğaz’da Erguvan Turu var, 2014’ün son Erguvan turu. Birkaç kişilik yer kalmış turda, vaktiniz varsa gelmelisiniz diyor tüm kibarlığıyla. Bizim kendisine hayran kalıp, iş güç ne varsa iptal edip yarın o tura da geleceğimizi bilmeden. Saffet Emre Tonguç’un Boğaz Turu’ndan, Fotoğraf Oylum Yüksel Saffet Emre Tonguç, Fotoğraf Oylum Yüksel Lenovo sayesinde tanıştığımız Saffet Emre Tonguç ile bir gün daha geçiriyoruz. Boğaz’da tekne ile dolaşmak başka, Boğaz2ın mimarisini tek tek Saffet Emre Tonguç’dan dinlemek başka. Bu defa Boğaz turu için Kabataş’ta teknede buluştuk. O gün o kadar şanslıydık ki, yelken yarışı vardı, bu sebeple boğazdaki gemi geçişi durdurulmuştu. Fotoğraflarda Boğaz gözünüze göl gibi görünürse sebebi bundandır. Yeniköy’e kadar Avrupa kıyısından, Yeniköy’den Paşabahçe’ye geçiş yapıp Kız Kulesi’ne kadar Anadolu kıyısından geçtiğimiz, bu sırada bulunan her eve, her yapıya tek tek baktığımız, hikâyesini, sahiplerini, varsa biraz dedikodusunu dinlediğimiz inanılmaz eğlenceli bir günü de bu turda geçiriyoruz. Yelkenliler Boğaz’a çok yakışıyor, Fotoğraf Oylum Yüksel Beylerbeyi Sarayı, Fotoğraf Oylum Yüksel Çengelköy’den Boğaziçi Köprüsü, Fotoğraf Oylum Yüksel Vaniköy, Fotoğraf Oylum Yüksel Anadolu Hisarı, Fotoğraf Oylum Yüksel Yeniköy açıklarından Tarabya, Boğaz göl gibi durgun, Fotoğraf Oylum Yüksel Yeniköy, Fotoğraf Oylum Yüksel Yeniköy Yalıları, Fotoğraf Oylum Yüksel Faik Bey Yalısı ve Afif Ahmed Yalısı, Yeniköy, Fotoğraf Oylum Yüksel İstinye, Fotoğraf Oylum Yüksel Rumeli Hisarı, Fotoğraf Oylum Yüksel Bebek, Fotoğraf Oylum Yüksel Bebek, Fotoğraf Oylum Yüksel Mısır Konsolosluğu, Bebek, Fotoğraf Oylum Yüksel Arnavutköy, Fotoğraf Oylum Yüksel Arnavutköy, Fotoğraf Oylum Yüksel da bulabilirsiniz. Gezdiği 122 ülkeden bazı hakkında seyahat yazılarına web sitesinden hemen ulaşabiliyorsunuz. Instagram hesabını ise vakit kaybetmeden takibe almanızı öneririz. Siz en yakın zamanda turlarından birine katılmayı unutabilirsiniz ama Saffet Bey’in Instagram hesabında paylaştığı video ve fotoğrafları gördükçe ilk fırsatta planlarınız arasına ekleyeceğinize eminim. SaffetEmre Tonguç’un yurtdışında da ses getiren kitabı İstanbul Hakkında Her Şey’i aldık, kitaptan okuyup da keşfe çıktığımız yerler oldukça kendisini sevgiyle Baya İyi’de anmaya devam edeceğiz. Onur’un çok sevdiği Yeniköy sahilleri Related TopicsİstanbulJames BondKapalı ÇarşıLenovoSaffet Emre Tonguçtavsiyeler
İlahi Bilgelik Aya Sofya ve Çevresi 1. yüzyıla ait devasa Aya Sofya İlahi Bilgelik Kilisesi, Tarihi Yarımada’nın en ünlü ve en çok ziyaret edilen eserlerinden biri. Ziyaretçilerini, pırıl pırıl mozaiklerine ve çağımız insanını bile hayrete düşüren büyüklükteki kubbesine hayran bırakan kilise, Sultanahmet Meydanı’nda Topkapı Sarayı, Hippodrome ve Yerebatan Sarnıcına birkaç adımlık mesafede yer alır ve tam karşısındaki Sultanahmet Camii ile göz göze geçirir ömrünü. İmparator Jüstinyen’in emriyle inşa edilen Aya Sofya Kilisesi pazartesi günleri kapalı dünyadaki en önemli mimari yapılardan biri olarak kabul edilir. 532 ve 537 yılları arasında 10 bin işçi ve 100 ustanın yapımında çalıştığı kilise, dönemin iki en önemli mimarı, Tralles’li matematikçi ve fizikçi Anthemius ve Milet’li mimar İsidore tarafından tasarlanmış. Hemen hemen bin yıl boyunca dünyanın en büyük kilisesi olarak kabul edilen yapı, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesine kadar Rum Ortodoks Patrikliği’nin merkezi olarak işlev görmüş. Fatih’in şehri aldığında yaptığı ilk işlerden biri kiliseyi camiye çevirmek olmuş. 1935 yılında ise Atatürk’ün emriyle müzeye dönüştürülen yapı, halen müze olarak hizmet veriyor. Jüstinyen’in kilisesi burada yapılan ilk kilise değil; İmparator Konstantin’in 360 yılında yaptırdığı kilise 404 yılındaki ayaklanma sırasında yıkılmış. 415 yılında II. Theodosius’un inşa ettirdiği yeni bir kilise de 532’deki Nika Ayaklanması sırasında harap olmuş. Hemen akabinde Jüstinyen daha ihtişamlı bir kilise yaptırmaya karar vermiş; bir önceki kiliseyi yok eden yangından sonraki altı hafta içinde başlatılan çalışmalar, hemen hemen altı yıl sonra 26 Aralık 537’de tamamlanmış. II. Theodosius tarafından inşa ettirilen kiliseden geriye kalan az miktardaki kalıntıyı kilisenin ön girişinde görebilirsiniz. Dış Cephe Aya Sofya ’nın ilk yapıldığında neye benzediğini tam olarak anlayabilmek için önce Sultanahmet Meydanı’nda durmanız ve yapıyı zihininizde daha sonra eklenen bölümler olmadan canlandırmanız gerek; işe fetihten sonra yavaş yavaş eklenen ve sadece biri Fatih zamanında yapılan dört minareden başlayın, sonra önünde sıralanmış olan imparatorluk mezarlarıyla devam edin. Daha sonra ise 1317 yılında bina yıkılacakmış gibi göründüğünde ilave edilmiş devasa payandaları çıkarın. Bunların tümünü yaptığınızda bu kiliseyi bu kadar özel ve ayrıcalıklı kılanın azametli dış görünüşünden ziyade orijinal kilisenin içi olduğunun farkına varacaksınız. Bahçeye girdiğinizde, solda, tarihi 1740 senesine uzanan tek odalı bir ilkokul göreceksiniz; avludaki muhteşem barok şadırvanın da aynı yıl yapıldığını belirtip yolumuza devam edelim. Girişin hemen sağ tarafında orijinal olarak Aya Sofya ’nın vaftizhanesi olarak yapılan ama daha sonra Sultan I. Mustafa iktidar dönemi 1592-1639 ve Sultan Deli İbrahim’in iktidar dönemi 1640-48 türbeleri haline getirilen bina var. Yanındaki türbe ise Mimar Sinan tarafından Sultan II. Selim iktidar dönemi 1566-74 eşi Nurbanu Sultan ve babalarının vefatı üzerine kardeşleri III. Murad’ın tahtta rakipsiz oturabilmesi için öldürülen beş oğlu için yapılmış. Davut Ağa’nın tasarladığı yan türbede ise Murad’ın iktidar dönemi 1574-95 kendisi yatmakta. Bu türbede Murad, gözde eşi Safiye ve 23 oğluyla beraber yatıyor. Oğullarından 19 tanesi tahta geçen erkek kardeşleri III. Mehmet’in muhalefetle karşılaşmaması için idam edilmişler. Son türbe III. Mehmet’e iktidar dönemi 1595-1603 ve eşi Handan’a ait. Neyseki III. Mehmet öldüğünde oğullarından hiçbiri idam edilmemiş, bunun yerine tahta geçmeyen erkek çocukları sadece saraydaki “kafes” te mahpus olarak tutulmuşlar. Türbelerin yanında yer alan ve onlara kıyasla daha zarif kubbeli bir yapı olan muvakkithane 19. yüzyılda Fossati Kardeşler tarafından ilave edilmiş. İç Cephe Aya Sofya Kilisesi’nin girişi çift nartekslidir; dış narteks son derece sadeyken, iç narteks mermer duvarlarla çevrilmiş ve pırıl pırıl geometrik mozaiklerle süslü. Çoğu ziyaretçi daha figüratif mozaikleri görmek için acele ederken, aslında Jüstinyen’in yaptırdığı orjinal kiliseden günümüze ulaşan ve parıltısını içinde kullanılan altından alan bu orjinal mozaikleri gözden kaçırdığını farketmez bile. İlk yapıldığı yıllarda dış narteksin önünde beş kapının açıldığı bir avlu varmış ve İmparator Orea Porta Güzel Kapı olarak bilinen ortadaki kapıdan içeri girermiş. Tarihleri Jüstinyen dönemine uzanan dokuz devasa kapı iç narteksten nefe ana salon doğru uzanır. En önemlisi ise, adından da anlaşılabileceği gibi sadece imparatorlar tarafından kullanılan, ortadaki uzun Emperyal Kapı. Kapıların üzerindeki mozaikte tahta oturmuş İsa ile birlikte ona secde etmiş olan ve VI. Leo Bilge Leo, Filozof Leo olduğu tahmin edilen iktidar dönemi 886-912 imparator tasvir edilmiş. Halihazırda üç karısı olan ancak bir erkek çocuğu olmadığı için Ortodoks kilisesinin karşı çıkmasına rağmen dördüncü kez evlenen imparartor Leo’nun kiliseye girmesi yasaklanmış. Mozaikteki tasvir, günahının bağışlanması için İsa’ya yalvarması olarak yorumlanır. Bugün, Aya Sofya ’yı ziyaret ettiğinizde bir zamanlar imparatorlar için kullanılan kapıdan, antik çağlarda atılmış adımların eskittiği mermer eşikten geçerek girersiniz. Girdiğiniz anda da muhteşem bir kubbenin altında, geniş ve loş nefteki sonsuzluk hissi kucaklar sizi. Bu boş alanın kilisenin camiye çevrilmesi sırasında Ortodoksluğa ait objelerin kaldırılmasıyla oluştuğu düşünülür. Işığın içeri girmesini sağlayan pencerelerin de olduğu kubbeyi Tesali’den getirtilen yeşil mermerden yapılmış dört büyük kolon destekler. Depremlere karşı oldukça dayanıksız olduğu farkedilince asırlar boyunca sık sık yenilenmiş orijinal kubbe; 558’de yıkılma aşamasına geldiğinde Miletli İsidorus’un yeğeni İsidorus herşeyi yeniden hesaplayıp yerden 56 metre yükseklikteki bugünkü kubbeyi yapmış. Fethiye Camii’indeki gibi Pantokrator Herşeye Kadir İsa mozaikleri kullanılmış kubbenin süslemesinde, ancak bunlar kilise camiiye çevrilirken ince sıvalarla örtülmüşler. Aya Sofya ’nın, Bizans döneminde, 989 ve 1346 yıllarında çöken ve onarılan kubbesi Mimar Sinan’ın istinat duvarları eklemesinden itibaren hiç çökmemiş ve büyük ölçüde Genç İsidorus’un yaptığı değişikliklerle günümüze ulaşabilmiş. Yarım kubbe, tahtta oturan ve çocuk İsa’yı kucağında tutan muhteşem bir Meryem Ana mozaiği ile süslenmiş. 867 yılında yapılmış olan bu mozaik, bugün hemen hemen yok olmuş bir Yunan yazıtında belirtildiği gibi İkonoplastik dönemden sonra kiliselere konan ilk tasvir. Yarım kubbenin sağındaki kemerde Melek Cebrail’i tasvir eden mozaiği görebilirsiniz, karşıdaki sütunu süsleyen Melek Mikael mozaiği ise bir deprem sırasında ne yazık ki düşmüş. Nefte bulunan ve hayranlık uyandıran diğer eserler arasında azizler Ignatius, Aziz Linus ve Ignatius Theophoros’u betimleyen mozaiklerin de olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Kubbenin altındaki pandantiflerde muhtemelen 14. yüzyılda yapılmış mozaiklerin Serafim melekleri mi yoksa Kerubi melekleri mi olduğu henüz belirlenememiş. Bu mozaiklerin 19. yüzyılda yapılmış kopyaları da bu bölümde görülebilir. Mozaikler 1933 senesinde duvarlardaki ince sıva tabakalarının kaldırılmasıyla yeniden keşfedilmişler. Fetihten sonra harap haldeki bu kiliseye özel önem vermiş Fatih Sultan Mehmed ve hemen camiiye dönüştürülmesini emretmekle beraber adını değiştirmemiş. Böylece Aya Sofya olan Haghia Sophia’da nefe bir minber ve müezzin mahfili eklenmiş. Bergama’da bulunan bektaşi taşından su mermeri yapılmış iki büyük küp de ana nefe yerleştirilmiş. 1847 ve 1849 yılları arasında Sultan I. Abdülmecid İsviçreli Fossati Kardeşleri iç cepheyi restore etmeleri için görevlendirmiş. Padişah için yarım kubbenin yanına yapılan mahfil bu döneme ait, Kazasker İzzet Efendi’nin elinden çıkan ve üzerlerinde Allah, Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ile oğulları Hasan ve Hüseyin’in isimlerinin hat sanatıyla yazılı olduğu sekiz yuvarlak tablo yine bu dönemde sütunlara asılmış. Mozaiklerin bir kısmını temizleyen Fossati Kardeşler temizlenemeyecek kadar harap olanların üzerini ince bir sıva tabakasıyla kapatıp mozaik motiflerini sıvanın üzerine çizmişler. Muhtemelen, ziyaretçilerin çoğu gibi, “Terleyen Sütun” da yada diğer bir deyişle göz hastalıklarını iyileştirdiği ve doğurganlığı arttırdığına inanılan keramet sahibi “St. Gregory’nin Sütunu”nda şansınızı denemeden buradan ayrılmak istemeyeceksiniz; kimine göre 13. yüzyıldan, kimine göre daha eskilerden kalan bu geleneği devam ettirmek için kuyruğa girmek ve bu büyük sütunun üstündeki delikte parmağınızı çevirmek zorundasınız. Nefteki iskele o kadar uzun zaman önce kurulmuş ki, zamanla Aya Sofya’yı gezenlerin gözünde kendisi de bir tarihi eser haline gelmiş. Galeriler Aya Sofya ’nın uçsuz bucaksız heybetinin farkına varacağınız en iyi yerler binanın üç tarafı boyunca uzanan ve kadınlar için ibadet yeri sağlayan galerileridir. Galerileri destekleyen ve Marmara Adası’nın beyaz mermerinden yapılmış olan sütunların üstündeki Bizans sepetişi başlıklar, İmparator Jüstinyen ve eşi Theodora’nın isimleri ile ünvanları Basileus imparator ve Augusta’nın imparatoriçe başharflerini taşır. Tüm bunların yanısıra rampayı çıkıp galerileri gezmenin en büyüleyici yanı buradaki eşsiz mozaiklerdir. Kuzey galeride kısa süren hükümranlık dönemine rağmen acımasızlığı ile nam salan ve polo oynarken aldığı bir darbe sonucu beklenmedik şekilde ölen İmparator Alexander’ın İktidar dönemi 912-13 tasviri görülebilir. Batı galeri imparatoriçe ve maiyeti için ayrılmış; ortadaki yeşil mermer daire tahtın konumunu gösteriyor. En ilginç mozaikler ise güney galeride görülebilir; panellerden birinde İsa’nın İmparator Constantine IX Monomachos iktidar dönemi 1042-55 ve eşi Zoe’yi takdis edişi gösterilirken, bir diğerinde Pantocrator manastırı kurucuları İmparator John Komnenos r. 1118-43 ve eşi İrene Meryem Ana’ya dua ederken tasvir edilmişler. 1122’de küçük oğulları Alexius’un tasviri de babasıyla beraber imparator olduktan sonra mozaiğe eklenmiş. Hepsinin içinde belki de en etkileyeci olanı Vaftizci Yahya ve Meryem Ana’yı tüm insanlar adına İsa’ya dua ederken gösteren ve “Deisis” olarak adlandırılan alt kısmı yok olmuş mozaiktir. İsa’nın yüzünün iki tarafının birbirinden farklı resmedilmesini bir hata sanmayın, biraz ileriden tekrar bakın mozaiğe; hem İsa’nın yüzünün iki tarafı eşitlenecek, hem de İsa’nın gözleri doğrudan size bakar hale gelecek. Bu bölümde göreceğiniz mezartaşı 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi sırasında Constantinople’a yapılan dehşet verici saldırılardan sorumlu olan Venedik Dükü Enrico Dandolo’nun 1107?-1205 gömüldüğü yeri gösteriyor Rivayete göre şehir geri alındıktan sonra Dükün kemiklerinin köpeklere atılmış. İmparatoriçe Locası’nın biraz ilerisinde yer alan ve bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir amaçla galeriye yerleştirilen kapılar üzerlerindeki anahtar kabartmalarından dolayı Cennet ve Cehennem Kapıları olarak adlandırılıyor. Müzeden Çıkış Narteksin dışındaki yan kapıları kullanarak müzeden çıktığınızda kapının üstünde göreceğiniz ayna aslında arkanızda kalan ve muhtemelen göremediğiniz muhteşem bir mozaiğe dikkatinizi çekmek için yerleştirilmiş; 10. yüzyıldan kalan mozaikte İmparator Konstantin Meryem Ana’ya şehrin maketini ve İmparator Jüstinyen’se kilise için düşündüğü modeli sunarken betimlenmiş. Çıkarken geçtiğiniz yer imparatorların kiliseye girerken tacını ve kılıcını bıraktığı ve askerlerinin onun dönüşünü beklediği Savaşçılar Geçidi. Sultanahmet Meydanı Aya Sofya ve Sultanahmet Parkı ile Arkeoloji Parkı’nın arasında kalan ve İstanbul’un turistik merkezi olan bu büyük meydan, her zaman dünyanın her köşesinden gelen ziyaretçilerle dolar taşar. Burası bir zamanlar Büyük Konstantin’in annesi Helena Augusta anısına Augusteion adını verdiği büyük meydandır aynı zamanda. Chalke ya da Bronz Saray olarak da bilinen Büyük Saray’ın ana girişine ve Patriklik Sarayı’na açılan meydanın ortasına ilerleyen yıllarda Jüstinyen bir at heykeli yerleştirmiş; Küçük Aya Sofya ’nın yanındaki deniz surlarındaki bir küçük kapıda bulunan Yunan yazıtının bu heykelden geriye kalan son parça olduğu sanılıyor. Roxelana’nın Hamamları Mimar Sinan tarafından 1556’da yapılan Sultanahmet Meydanı’nın köşesindeki bu muhteşem çifte hamam, Kanuni Sultan Süleyman’ın Haseki Hürrem Sultan olarak tanınan eşi Roxelana için 196 yılında Septimus Severus zamanında yapılan Zeuxippus Hamamı’na çok yakın bir yere inşa edilmiş. Günümüze ulaşan en güzel hamam komplekslerinden biri olan ve son zamanlara kadar halı dükkanı olarak kullanılan bina için yeniden hamam olarak açılmasına dair umutlar yeşermeye başlamış. Arkeoloji Parkı Four Seasons Oteli’nin bahçesinde yer alan Arkeoloji Parkı’nda otelin 2009 yılındaki genişleme çalışmaları sırasında bulunan eserler sergileniyor. Soğukçeşme Sokağı Topkapı Sarayı’nın dış duvarları ve Aya Sofya arasındaki sokakta yer alan ahşap evler 1970’lere kadar terkedilmiş haldeyken, İstanbul’un değişik köşelerinde imzasını görebileceğiniz Çelik Gürsoy başkanlığındaki Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun eli değmiş buraya. Evlerin, restorasyon sonrası otel olarak kullanılmaya başlanmasıyla otelcilikte yeni bir anlayış da hayata geçirilmiş. Bugün harika kaldırım taşlarıyla döşeli Soğukçeşme Sokağı trafiğe kapalı. Çelik Gülersoy’un kitap koleksiyonunu da barındıran İstanbul Kitaplığı’nı çevreleyen pastel renkli evler dizisi ve bu kompleksin bir parçası olan Sarnıç Restoran detaylar aşağıda nostaljik atmosferin yaratılmasına katkıda bulunuyor. İstanbul El Sanatları Merkezi Merkez, 18. yüzyıldan kalan ve 1987 senesinde restore edilen Kabasakal Medresesi’nde hizmet veriyor. El Sanatları Merkezi’nin bir sürprizi de sanatçıları çalışırken görme imkanı vermesi. Yeşil Ev Otel’den aşağı doğru yürüdüğünüzde, dış dünya karmaşasından sizi uzaklaştıracak bir sükunet cennetine varacaksınız. Sultanahmet Hapishanesi/Four Seasons Oteli Dünyada geçmişinde suçluların barındırıldığı, sonradan lüks bir otele dönüştürülmüş çok fazla binaya rastlayamazsınız. Bunlardan biri olan Four Seasons Oteli, 1970’lere kadar aralarında berbat “Geceyarısı Ekspresi” filmde orjinali yerine Malta’da benzer bir mekan kullanılmıştı filmi ile ünlenen uyuşturucu kaçakçısı Billy Hayes’in de olduğu hükümlüleri ağarlamış. Buraya cezasını çekmesi için gönderilen diğer ünlüler arasında yazarlar Nazım Hikmet ve Yaşar Kemal ile karikatürist Orhan Coplu da var. 1919’da inşa edilen hapishane, ilk Ulusal Mimari Akımının İstanbul’daki en güzel öreneklerinden biri ve mimar Vedat Tek’in çalışması olduğu düşünülmekte. Kapının üstünde Arapça “İstanbul Kriminal Tutuklama Merkezi” yazıyor.
MagazinMichael Douglas ve Catherine Zeta Jones Ayasofya Gece Turu’na katıldıPazar günü Bebek'te bir balıkçıda yemek yiyen Michael Douglas ve ailesi daha sonra lüks bir tekneye binerek Boğaz'a açılmıştı. Ünlü çift aynı günün akşamı da Ayasofya Gece Turu’na katıldı. Hakan KIRARSLAN/ POSTA06 Ocak 2020 , Pazartesi 0801Son Güncellenme 0801 Güncelleme 0801YAZI BOYUTU20. evlilik yıldönümlerini kutlayan Michael Douglas ve Catherine Zeta Jones 3 gündür Türkiye’de. Hollywood’un ünlü çifti Saffet Emre Tonguç’un yıllardır düzenlediği meşhur Ayasofya Gece Turu’na katıldı. Michael Douglas ile Catherine Zeta Jones çocukları Dylan ve Carys’in de içinde olduğu 20 kişilik grupla 1 saatlik tur yaptılar. Sıkı güvenlik önlemleri eşliğinde getirilen yıldızların korumaları görüntü alınmasını engellemeye çalıştı. "Detay veremeyeceğim"Turu yöneten Saffet Emre Tonguç “Gizllik anlaşması imzalattıkları için detay veremeyeceğim ama çok memnun kaldılar” dedi. Michael Douglas ve ailesinin ziyaret ettiği Ayasofya’da güvenlik önlemleri alındı.
Butik Oteller Türkiye ekibi olarak Karadeniz’deydik. Gezimize Bukla Tur buklatur ve Sendagez sendagez_ eşlik etti. Karadeniz’i gerçek anlamda, turist gibi değil de hayata dokunan deneyimlerle keşfetmek isterseniz ikisini de gönülden öneririm. Karadeniz için aşkla çalışan ve turizmin yöreyi yıpratmasını değil, özünü koruyarak geliştirmesini isteyenleri görmek içime su serpti. Gelin adımlarımızı atmaya önemli bir restorasyondan geçen Sümela’dan YaylasıAdını dağlardan alıyorSümela ManastırıMaçka’ya bağlı Altındere Köyü’ndeki manastır, Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine inşa edilmiş. Sümela, siyah’ anlamına gelen melas’ sözcüğünden geliyor. Manastırın inşa edildiği dağların koyu rengi nedeniyle bu adı almış. Bizans İmparatoru I. Theodosios zamanında Atina’dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip temellerini atmış. Efsaneye göre ikisi de aynı rüyayı görerek birbirinden habersiz biçimde aynı yerde buluşmuşlar. Sümela; ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphane ve kutsal ayazmadan oluşuyor. Ama gittiğinizde bir kısmını gezebiliyorsunuz. Yaklaşık 6 yıl önce başlayan kapsamlı restorasyon çalışması sürüyor. Tamamını görmek bir süre daha mümkün olmayacak. Müzekart ile ziyaret Yaylasıİki kez konaklamışAtatürk KöşküSoğuksu sırtlarındaki Atatürk Köşkü’nü, 1890’da Konstantin Kabayandis isimli bir vatandaş yazlık ev olarak yaptırmış. Mübadele sonrası devlet hazinesine geçen köşk, 1924’te Trabzon ziyaretinde Atatürk’ü misafir etmiş. 1937’de bir kez daha bu eve misafir olan Gazi, vasiyetinde tüm malvarlığını ülkesine bağışlama kararını da burada almış. Köşkün rengârenk çiçeklerle bezeli çok güzel bir bahçesi var. Müzekart geçmiyor; girişte bilet Manastırıİstanbul’daki adaşı gibiAyasofyaGeç Bizans dönemi kiliselerinin güzel örneklerinden biri olan Trabzon’daki Ayasofya, tıpkı İstanbul’daki adaşı gibi fetihten sonra camiye çevrilmiş. Muhteşem bir taş işçiliğine sahip. Güney cephesinde Âdem ve Havva’nın yaratılışına dair kabartmaları görebilirsiniz. Atatürk KöşküFırtına’ya hâkim Zil Kale Çamlıhemşin’de, Fırtına Vadisi’ne hâkim bir noktadaki kalenin dağların arasında yükselen görüntüsü çok hoş. Asıl adı Zir’miş; Aşağı Kale’ anlamına geliyor. Ama zamanla bugünkü söylenişine dönüşmüş. Bulunduğu yer 1. derece sit alanı. Osmanlı döneminde de aktif olarak kullanılan kalenin içinde bir şapel var. Zilkaleİki etkileyici şelale Bulut ve Palovit Şelaleler konusunda Türkiye’nin farklı yerlerinde birden fazla en’ çıkabilir; şaşırmayın. Çünkü ne kadar yüksekten döküldüğü, doğrudan mı kırımlı mı aktığı, debisi, genişliği gibi birçok şeye göre en’ kabul edilebilecek şelalelerimiz var. Onlardan ikisi Rize’de. 250 metreden üç kırımda dökülen Bulut Şelalesi, en yükseklerinden biri. 2 kilometrelik yürüyüş parkuru sonunda ulaşıyorsunuz. Yol düzgün ama sürekli yokuş çıkıyorsunuz. Sonuna kadar gitmeye değer mi? Kesinlikle! Palovit Şelalesi ise 15 metreden dökülüyor ama gürül gürül akıyor. Debisi en yüksek şelalelerden biri. Kaçkar Dağları Milli Parkı’nın yoğurtlu pişiKonfor alanınızdan çıkınSize Rize’den altı yayla önerim var. Ama önce altını çizmem gereken bir şey var ki yaylaları görmek için biraz zahmeti göze almanız gerek. Zaten genel olarak Karadeniz’i hakkıyla keşfetmek için konfor alanınızdan çıkmak zorundasınız. Bazen kilometrelerce patikalarda yürümeniz, bazen de yaylalara çıkmak için bol sallantılı ve virajlı yollardaki araba maceralarına hazır olmanız gerek. Yağmurun günün her saati sürprize hazır olmasını, internet ve telefonun zor çekmesini söylemiyorum bile...Nordik OtelTabii tüm bunlar turizmin kötü örneği haline dönüşmemiş yaylaları görmek için geçerli. İşte tam da bu yüzden en sevdiğim yayla Hazindak oldu. Elektriğinhenüz ulaşmadığı, evlerin orijinalliğini koruduğu yaylayı keşfetmek de halkıyla sohbet etmek de beni zenginleştiren deneyimler olarak yazıldı anılar haneme. rakımlı Hazindak Yaylası’na Hazindağ da deniyor. rakımlı Samistal ise Doğu Karadeniz’in en yüksek yaylası kabul ediliyor. Bol sisli bir günde önce rakıma kadar arabayla çıkıp oradan Samistal’e yürüdük. Eşsiz bir güzel manzaraPokut, rakımlı ve manzarası en güzel yaylalar arasında. Samistal ve Hazindak’a göre daha turistik ve popüler ama Ayder gibi yapılaşmaya ve tabela kirliliğine kurban vermemişiz! rakımlı Sal Yaylası da en sevdiklerimden biri oldu. Bir gece vakti varıp konakladığımız, sabah uyandığımızda güneşli birKaradeniz sabahında kahvaltının tadını çıkardığımız Yukarı Kavrun Yaylası diğerlerine göre daha kalabalık ama hoş bir havası rakımdaki yaylaya Yukarı Kavron da deniyor. “Gito başın dumanlı / Bir kaydem var efkârlı / Haykırayım dağlara versinler nazlı yâri” diye başlayan türküdeki gibi bulutlarla arkadaş olacağınız yaylalardan biri rakımdaki Gito. Ama tam burada bir uyarı yapayım; sosyal medyada karşılaştığınız görüntüler her gün ortaya çıkıyor günlerde bulut denizi görmeniz mümkün olmuyor ama sisin de bir başka güzelliği var... Yağmur, güneş, sis; burada hepsi var ve karşınızda bir stüdyo değil doğanın ta kendisi olduğu için hepsine hazırlıklı olmak, hepsinin tadını çıkarmayı bilmek uygun, lezzetli ve estetik...Hem Rize hem Trabzon’da yeni nesil birçok mekân var. Çünkü hem yöreye uygun üretim yapmanın hem de lezzet ve estetiğin peşine düşmüşler. Karadeniz’deki turizm çıtasını yükselten mekânların neredeyse tamamının kadın girişimcilerin eseriolduğunu görmekse ayrı bir güzellik.* Karadeniz’in birbirinden güzel yerel ürünlerini Türkiye’nin her yeriyle buluşturan Yayla Kafası hem dekorasyonu hem ürün çeşitliliği ile çok başarılı. Sadece alışverişe değil kahvaltıya da gidin. Domatesin hangi bahçeden toplandığından tereyağının hangi yaylada yapıldığına kadar her ürünün nereden geldiğini anlatıyorlar. İnternet üzerinden de sipariş verebilirsiniz. Rize, Çamlıhemşin, yaylakafasi 0539 315 10 40* Peri Dükkân’da, anneanne tarifi çaylardan kendi tasarladıkları tişörtlere, reçellerden baharat karışımlarına, emayelerden şallara kadar onlarca ürün bulabilirsiniz. Rize, Çinçiva, peri_dükkan 0464 653 31 32* Çok hoş seramikler ve el yapımı ürünler bulabileceğiniz Boz Ayı, bölgedeki çıtayı yükselten adreslerden. Rize, Çinçiva, bozayi_firtina* Üç arkadaşın kurduğu Noğa Cafe’nin atmosferini de lezzetlerini de çok sevdim. Taze çekim kahve ve birbirinden güzel cheesecake seçenekleriyle kendinizi şımartmak için uğrayın. Rize, Fındıklı, 0531 930 31 54* Sürdürülebilir yaşam ürünlerini Karadeniz’in renkleriyle buluşturan Mora Dükkân, kaymaklı cheesecake seçenekleri ve çiçekli bahçesiyle hem şık hem zevkli bir adres. Rize, Fırtına Vadisi, moradukkan 0532 132 33 23* Çayı sadece sevmeyen, kendi deyimiyle saygı duyan Lazika, çay yapraklarına gözü gibi bakan ve ondan hikâyesi olan harmanlar çıkaran bir marka. Yolunuzun Rize’ye düşmesini beklemeden çevrimiçi sipariş verebilirsiniz. Rize, Ardeşen, lazikacay 0464 715 22 27* TarzanPark, bölgenin eğlence turizmine yapılmış çok önemli bir yatırım. Hem büyüklere hem küçüklere çok seçenek var. Tüm eğlence açık havaya özgü olduğu için ekim-mayıs arası kapalı. Rize, Çamlıhemşin, tarzanpark_ 0464 653 30 08* İnsanı çocuklar gibi şen yapan bir adrenalin deneyimi yaşamak isterseniz, Yusuf Yusuf salıncağının yolunu tutun. 140 metre yükseklikte muhteşem bir salıncak keyfi... Başta biraz tedirgin olsam da sonunda “İyi ki denemişim” dediğim bir maceraydı. Rize, Çamlıhemşin 0464 653 30 08* Dört kız kardeşin Karadeniz fındığını katma değere dönüştürdüğü Fındık Ocağı ile gurur duydum. ABD’ye satış yapıyorlar. Fındık ürünlerini ve çikolatalarını çevrimiçi sipariş verebilirsiniz. Trabzon, Yomra, findikocagi 0462 344 25 25Sadelik ve rahatlık ön planda* Ramada Plaza Bir anda Antalya sahillerine ışınlanmış hissi veren, bölgenin en konforlu oteli. Trabzon, Yalıncak, ramadaplazatrabzon 0462 335 30 30* İskalita Otel Bir aile işletmesinin sıcaklığına misafir olmak ya da çok lezzetli yemekler tatmak için gidebilirsiniz. Trabzon, Maçka, iskalitaotel 0530 885 20 73* Foleya Mountain Resort Erikbeli Yaylası’ndaki otel Karadeniz’in en yeni ve şık konaklama seçeneklerinden biri. Foleya yuva’ demekmiş; misafirleri bir yuva sıcaklığında karşılıyorlar. Trabzon, Tonya, foleyahotel 0462 280 61 61* Nordic Otel Sade ve modern tasarımıyla oldukça farklı. Geniş bahçesi ve lobisinde konukların çok mutlu olduğu, uzun sofralarda neşeli sohbetlerin havalarda uçuştuğu çok güzel bir otel. Çamlıhemşin, Rize, nordicotel 0464 653 30 14* Seyri Cennet Dağ Evi Manzarası harika, odalar güzel, kahvaltılar şölen tadında. Personel ve servis kalitesini en sevdiğim yerlerden biri. Rize, Ayder Yaylası yolu üzeri, seyricennetdagevi 0553 002 03 02* Toşi Bungalov Sade döşenmiş bungalovlarda kalıp dere ve ormanın yanında masal gibi bir güne uyanabilirsiniz. Rize, Çat Köyü, tosidagevi 0464 654 40 02* Handüzü Dağ Evleri Şömineli ve mini balkonlu bungalovlarında sessizliğin tadını çıkarın. Rize, Güneysu, handuzutatilkoyu0532 136 55 35* Dudi Konağı 1900’lerin başında yaptırılan konakta tam 60 usta hünerini konuşturmuş. İster misafiri olabilir ister sadece restoranını deneyebilirsiniz. Rize, Çamlıhemşin, dudikonagi 0552 324 46 07* Taşmektep Otel 84 yıllık bir okul binasının restore edilerek otele dönüştürüldüğü mütevazı ve içten bir adres. Fırtına Deresi’nin kenarında. Rize, Çamlıhemşin, camlihemsintasmektep 0464 651 70 10* Hazindak Mini Çamlık Kafe Türkiye’nin birçok yerinde çok farklı lezzetler denedim ama Meryem Hanım’ın elinden çıkanlar kadar güzeli az bulunur. Eşi Musa Bey’le harika bir ev sahipliği yapıyorlar; bu lezzet şölenini kaçırmayın. Rize, Hazindak Yaylası, meryem_musa_devrim 0536 669 67 77* Lale Lokantası Rize denince akla gelen ilk adreslerden biri. Kuru fasulyesi, pilavı, kavurması, pideleri, sütlacı; kısacası her şey çok lezzetli. Bir klasiği denemeden dönmeyin. Rize, Çayeli, cayelilalelokantasi 0464 533 00 53* Bulut Terası Koşulları mütevazı ama ev sahipliği çok cömert. Sahibesi Emine Hanım hem neşesi hem güzel sofralarıyla kalacak aklınızda; buradaki mısır ekmeğinin tadı bir başka. Rize, Yukarı Kavrun, bulutterasi 0530 696 26 53* Gito Vertovor Bir yayla evine misafir olup Rize’ye özgü lezzetleri tatmak, soba başında çay içip sohbet etmek için gidin. Rize, Gito Yaylası, 0545 361 30 94
saffet emre tonguç ayasofya turu